\'Yaşlılarınız olmasaydı belalar üstünüze sel gibi gelirdi\' deniyor hadiste. Dünyanın başına arka arkaya gelen deprem sel, kasırga gibi doğal afetlerin, çekirge istilalarının, toplu arı ölümlerinin, ekonomik ve sosyal krizlerin son yüzyılda artmasının bununla bir ilgisi olabilir mi diye düşünüyor insan ister istemez.
* * *
Başbakan Erdoğan'ın dün Fatih Camii'nden annesini ebediyete uğurlarken ağladığını görünce geçen hafta okuduğum bir haber tekrar aklıma geldi, hüzünlendim ve internette arayıp buldum.
Haberde hem sonbaharın hüznü vardı hem de uzman görüşüyle zenginleştirilmiş bir içerik.
Haberin sahibi AA'dan Zeynep İpek sonbahar ile ilgili güzel bir habere imza atmış.
Sözü uzatmadan bu Pazar günü sizinle bunu paylaşmak istiyorum;
* * *
Sonbahar; doğanın hüzün mevsimi.
Yaşlı insanlar için de hüzün mevsimi aynı zamanda.
Kışa doğru yol almanın mevsimi.
O kış ki, nasıl geçeceğine bağlı bir sonraki baharda yeşerip yeşeremeyeceği yaşlının.
* * *
Bu mevsimlerin insan psikolojisi üzerindeki etkisi yıllardır bilinen bir gerçek Sonbahar ölümü ve yok oluşu da çağrıştırıyor.
Sonbaharda yaşlılar ilgiye, sevgiye, sohbete kısacası yaşamın içinde olmaya daha fazla ihtiyaç duyuyorlarmış.
Psikoloji danışmanı Sema Yüce, 'Yaşlılar, daha çok bu dönemde işe yaramadıklarını, dışlandıklarını ve çevresinin ölümünü beklediğini düşünür. Bu düşünceler depresif duyguları artırır' diyor.
* * *
Sema Yüce şöyle uyarıyor:
'Farklı evlerde yaşıyorsak düzenli ve rutin ziyaretler önem taşıyor.
Bu ziyaretlerin düzenli olmaması bile onlarda hüzün yaşatıyor.
Yaşlılar için torunun salı günleri veya oğlunun ve gelinin pazar günleri geleceğini bilmesi, torunlarının haftada iki kez telefonla merhaba demek için arayacağını bilmesi çok önemli.
Bu dönemler, paylaşmaya ve konuşmaya en çok ihtiyaçları olduğu dönem.
Özellikle gençler ve çocuklar, yaşlılara gençlik enerjisi veriyor.
Eğer fiziksel koşulları, gücü yerindeyse, onlardan yapabildikleri şeyleri, örneğin çok sevilen yemeğini, böreğini vs yapmasını veya öğretmesini istemek, yine onların atıllığını kırmak anlamında çok önemli.'
* * *
76 yaşındaki emekli kuaför Yüksel Ersoy, sonbahar hüznünü şöyle anlatıyor:
\'Sonbahar gelince bir bedbinlik oluyor, bir keyifsizlik, iştahsızlık, yalnızlık duygusu oluyor.
Daha sonrası için bazı korkular oluyor.
Sonbaharda hüzünden başka bir şey yaşamıyorum.
İnsanın aklına ister istemez daha kaç sene yaşayacağım, kaç günüm kaldı düşüncesi geliyor.'
* * *
Hikaye olunur ki, bir evlat hasta annesini üç yıl sırtında taşımış ve bir gün annesine, hakkını ödeyebildim mi, diye sormuş, annesi şu cevabı vermiş:
\'Ne gezer evlâdım. Sen beni sırtında taşıdın ama, yorulunca, istirahat ve ihtiyaçların için yere indirdin. Bense seni dokuz ay, kendimden hiç ayırmadan hep karnımda taşıdım ve besledim. Ben sana büyüyesin diye bakardım. Sense bana çabuk öleyim diye bakıyorsun.\'
* * *
Sığındıkları mağaranın kapısı, yuvarlanan bir taşla kapanan üç adamın yaptıkları güzel şeyleri şefaatçi yaparak mağaradan kurtuldukları anlatılan hadiste adamlardan birinin ana-babasına yaptığı hizmeti vesile yapması ve onun akabinde yaptığı dua ile kurtulmaları ne kadar da dikkat çekici.
* * *
Yaşlılık da sevgi gibidir, saklanmaz derler
O yüzden beş şeyden önce, şu beş şeyin kıymetini bilmek lazım: Ölümden önce hayatın, hastalıktan önce sağlığın, meşguliyetten önce boş zamanın, ihtiyarlıktan önce gençliğin, fakirlikten önce zenginliğin.
Anneniz babanız veya yaşlılarınız hala sağ ise bu fırsatı sakın kaçırmayın.
Bu sizin için fırsattır, onlar için değil.
|