12 Haziran seçimlerinden sonra parlamentoya giren partilerden BDP’ye yeni dönemde çok iş düşeceği kanısı, tüm siyasete hâkim olmuştu.
Yemin etmedikleri dönemde, aklı başında olan herkes BDP’yi ısrarla Meclis'e çağırdı...
Özellikle bölge halkı sorunlarının çözümünde BDP’ye güveniyordu. BDP onlar için umutlardan biriydi...
Ancak beklenti siyasetteydi.
Ve siyaset yapma yerinin, ”dışarıda” olmadığına dikkat çekiyorlardı.
Türkiye’nin demokratikleşmesi, Türk ve Kürtlerin siyasete “ortak aklı” koymakla olabileceğine inanç, giderek gelişmekteydi.
Hatta ABD dönüşü Başbakan; ”Terörle mücadele siyasetle müzakere” diyerek, siyasetin önemine dikkat çekince, kamuoyunun BDP üzerinde baskısı daha da arttı!..
***
BDP çağrılara uydu.
Meclis'e geldi ve yemin etti.
Yeni Anayasa çalışmalarına katılacağını duyurdu.
Kararlı duruşlarını, ”Kürt sorununun çözümündeki” taleplerini siyaset ortamında ve TBMM’de dile getireceklerini samimiyetle açıkladı!..
Hatta diğer partiler sadece konuşurken, onlar TBMM’ye ilk etapta 18 yasa teklifi sundu!..
Düşünce ve ifade özgürlüğünden, örgütlenme, terörle mücadele ve tutukluluk hallerine varıncaya kadar, demokratikleşmeyi yakından ilgilendiren çalışmalarını ciddiyetle yasama organına taşıdılar…
Hak ve özgürlüklerin güvencesi olduklarını ülkeye anlatmaya çalıştılar..
***
Peki tam bu sırada ne oldu?..
KCK tutuklamaları ardı ardına gündeme geldi.
Sanki bir “furya” başlatılmışçasına tamamı BDP’li olan il, ilçe başkanları, belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, yöneticiler ve partililer, sabahın kör saatinde evleri basılarak tutuklandılar…
Yani “ovada siyaset yapanların” toplatıldığı bir dönem başlatıldı!..
***
BDP Eşbaşkanı Demirtaş; ”KCK diye tutuklananların tamamı BDP üyesi. Onların Başkanı benim. O zaman beni de tutuklamanız gerekir” diyerek tepkisini gösterdi.
Basına sızan haberlerde, BDP il ve ilçe binalarını güvenlik güçleri dinlemiş.
Seçimden çok önce parti binalarına yerleştirilen “böcek mikrofonlarıyla” yapılan konuşmalar dinlenmiş ve bu konuşmalar “suç” olarak kabul edilip partililer toplanmış..
Olacak iş mi?..
Binada aylar önce konuşmuşlar…
Ama ortada silah yok, öldürme yok, kaçırma yok!..
***
Daha geçen gün emekliliğini isteyen İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Şeref Akçay; “fiili teşebbüs ve eylem olmadığı takdirde toplanmak ve konuşmak suç olamaz” diyerek evrensel hukuk kuralını açıklamıştı.
Ancak, her davada tersi yapıldığını, bundan şikayetçi olduğunu açıklamış ve hukukun içinde bulunduğu vahim duruma dikkat çekmişti..
Daha da ileri giderek, bu durumu içine sindiremediği için mesleğe veda ettiğini duyurmuştu.
***
Başbakan her şeyi “siyasetle çözeceğini“ söylerken, siyaset yapan BDP’liler yığınlarla toplanıyor..
Başbakan bu olaylardan haberdar mı?..
Değilse durum çok garip!
Şayet gerçek buysa, Başbakanın samimiyetini sorgulamak gerekecek!..
Ya da, bu kararları kim veriyor, bizi kim yönetiyor? diye sormak düşünen her yurttaşın hakkı olacak!..
***
Aynı Başbakan daha dün Batı'ya rağmen düşman olduğu Suriye’ye adeta “savaş açacak” hale geldi!..
Oysa Başşar Esad, CHP heyetine; “Suriye’nin silahlı terör örgütleriyle mücadele ettiğini, onların hedefledikleri dine bağlı bir rejimin Suriye’yi ele geçiremeyeceğini, Türkiye’nin bu konuyu neden anlamak istemediğini soruyor..”
Daha düne kadar Bakanlar Kurulunu birlikte yapan, ŞAMGEN’i kurmaya karar veren, Halep ile Kilis arasında yeni “Tren rayı” döşeyerek ilişkileri artırmak isteyen Türkiye, niye Suriye’ye tepki gösteriyor?..
Hem de tüm Batı ülkelerinden daha fazla bir hevesle!…
Oysa BM kararlarında, “insan hakları ihlalleri müdahaleyi gerektirse bile, öncelikle arananın o ülkenin egemenliğine, toprak bütünlüğüne saygı göstermeye dikkat edilmesi zorunluluğu ve gerçekten insan hakkı ihlalinin yaptığına dair somut belgelerin varlığını ortaya konulması” ilkesi öne çıkıyor!..
***
Başbakanın; “Suriye toprakları Osmanlı bakiyesi!.” “Oradaki olayları bizim iç meselemiz olarak kabul ederiz. Orada akrabalarımız var!.\' sözleri son derece tehlikelidir!..
Yarın bu sözleri aynen tekrar eden komşularımız, ansızın karşımıza çıkabilir!..
Üstelik Şırnak’ta, Hakkari'de yapılan mezalimler, saldırılar ve ölümler başkalarınca “insan hakları ihlali olarak kabul edilebilir!..“
O zaman ne yaparız?!..
****
Savaşın çıkmasını istemeyiz.
Savaş çıkaracağını da düşünmeyiz!..
Ama Suriye sınırında “askeri tatbikat neyin nesi oluyor?!..”
Buna niçin ihtiyaç duyuldu ve kim karar verdi*
***
Dün Kuzey Kıbrıs’ta “TSK gitsin. Ver kurtul” politikasına yakın duran, hatta ada halkını “besleme” olarak gören Başbakan,
bugün ne oldu da KKTC’yi sahiplendi, TSK’nin orada kalmasına rıza gösterdi!..
***
Kıbrıs, Doğu Akdeniz’in en stratejik yeridir!..
Erdoğan bunu yeni mi anladı?..
***
Şimdi soru şu; “Tüm bu gelişmeler ABD’nin İran’ı ele geçirmede ihtiyaç duyduğu köşe taşlarının yerleştirilmesi adına mı yapılıyor?”…
Yakında göreceğiz!
***
BAŞSAĞLIĞI,
Başbakan Erdoğan’ın annesi Tenzile Erdoğan dün vefat etti.
Annenin yeri hiç doldurulmaz. Üzüntüsü sonsuz olur!
Erdoğan ailesinin acısını içtenlikle paylaşıyorum.
Tanrıdan rahmet ve başsağlığı diliyorum.
|