Evren” diyor Muriel Rukeyser karanlığın hızına kapılmış mısralarından birinde, “hikâyelerden yapılmıştır, atomlardan değil.”
1980’de altmış yedi yaşında ölen bu Amerikalı şairin en sevdiğim kitabı Speed of Darkness ’in (Karanlığın Hızı) kapağını, bir sığınağın kapısını kapatırcasına, sanki o kapıyı ileride yeniden açabileceğimden emin olmak isteyerek, bu tedirginliğime kendim de şaşırarak, usulca kapadım. “Deliliğimiz de öyle” diye söylendim sonra içime doğru: “Deliliğimiz de, hikâyelerimizden yapılmış olsa gerek, atomlarımızdan değil.”
Karşı kıyı ekim güneşinde hafiften kızarırken, bu işin tekinsizliğini bile bile şiirlere sığındıysam sebebi var. Deliliğin sıradanlığını okudum gece boyunca. Deli olmakla, delirmek arasındaki farkı düşündüm. Hiç delirmeden hep deli kalabilenlerin hikâyelerine gömülmüş bir halde, sabaha kadar sayfaların arasında dönüp durdum. İnsanın “Bu bir rüya” diye kendine hatırlatma ihtiyacı duyarak gördüğü, görürken her sahneyi yaşarmışçasına yorulduğu, gerçeğe haddinden fazla benzeyen o tuhaf rüyalardan biri gibiydi.
Hayaliyle konuşmadan, ağzı köpürmeden
Kitabı anlatmaya ortasından başlayacağım. Popüler filmlerden mülhem birkaç soruyla mesela:
“İster Guguk Kuşu ’nu (One Flew Over the Cuckoo’s Nest), ister Aklım Karıştı ’yı (Girl, Interrupted) ya da Akıl Oyunları ’nı (A Beautiful Mind) düşünün. Niye hep bunca görünür, böyle dokunulası, bu kadar işitilebilir bir şekil veriliyor deliliğe? İnsanlar hayalî refakatçilerle konuşuyorlar, ağızları köpürüyor, dehşetengiz halusinasyonlar görüyorlar, kendi kendilerine hiç durmaksızın söyleniyorlar, onlara karşı bir komplo düzenlendiğini anlatıp duruyorlar öfkeyle. Genel olarak, ya inanılmaz derecede zeki ya da inanılmaz derecede aptalmışçasına tasvir ediliyorlar, ya birer dâhi ya da birer hayvanmışçasına, sanki bunun hiç arası yokmuş gibi. Deliliğin bazen çok sarsıcı belirtilerle ortaya çıktığından şüphe yok. Ama ya, işini ve aile hayatını sükûnetle devam ettiren bir adamın durumuna ne demeli? Bir gün işine gidiyor, yapması gereken her şeyi kusursuz yapıyor, sonra sokağa çıkıyor, silahını çekiyor ve ünlü bir şahsı vuruyor. Adamın o âna kadarki davranışlarında hiçbir anormallik yok. Hatta örnek bir vatandaş bile olabilir; sorumlu, saygın, sakin. Ama adamın bu cinayete kalkışmadan önceki günlerinde deli olmadığını söyleyebilir miyiz hakikaten?”
Cevabının olumsuz olacağını, sorunun bizatihî sorulmuş olmasından bile anlıyoruz haliyle. Sorunun ve cevabın sahibi Darian Leader, Britanya’da iki gün önce piyasaya çıkan yeni kitabında, insan aklının “sessiz delilik” adını verdiği hâlini anlamaya çalışıyor. Delilikle normalliğin, birbirine denk vaziyetlermiş gibi iç içe yaşandığı, normalliğin deliliğin üzerini örttüğü; delilerin görünür, işitilir, hatta sezilir bile olmadığı bir hâl bu. Keşfettikçe, size tanıdık geldiği ölçüde irkiliyorsunuz.
O ‘iyi doktor’dan kimse şüphelenmemişti
1946 Nottingham doğumlu bir pratisyen hekim olan Harold Frederick Shipman, 31 Ocak 2000 tarihinde Britanya’da bir mahkeme jürisinin kararıyla ömür boyu hapse mahkûm edildi. Shipman, on beş kişiyi öldürmekten suçlu bulunmuştu. Savcının iddianamesini hazırlarken “numune” olarak seçtiği cinayetlerdi bunlar. Yoksa aslında çok daha fazla insan öldürmüştü Shipman; bugün artık tek başına en az 250 cinayet işlediğini ve bu sayının gerçekte daha yüksek olabileceğini biliyoruz.
Bilmediğimiz şey ise, iyi yetişmiş bir hekim, üç çocuklu bir aile babası, sadık bir eş, çevre ve şehircilik alanlarında yerel projelere aktif katılım gösteren sorumlu bir vatandaş olan, hastaları tarafından da çok sevilen Shipman’ın, nasıl olup da aynı zamanda, Britanya tarihinin en vahşi “seri katili” olabildiği… Nasıl oldu da, 1970’lerin ortasından 1998 sonbaharında gözaltına alınıncaya dek, hemen her ay ve bazı aylarda dörde beşe varan sayıda cinayet işleyen bu adam, “normal” görüntüsünü, düzenini, ilişkilerini hiç bozmadan, büyük bir sükûnet içinde hareket edebildi? Nasıl oldu da evlerinde ziyaret ettiği, güvenlerini kazandığı, bir kısmını yıllardır tanıdığı çoğu yaşlı ve hemen hepsi kendi halindeki kadın ve erkekleri vücutlarına zehir enjekte ederek öldürdükten sonra, hiçbir şey olmamış gibi davranabildi ve çok uzun süre kimsenin şüphesini üzerine çekmedi?
Leader, çok daha “zararsız” delilerin yanı sıra Shipman gibi aşırı bir örneği de kitabına konu ederken, okuruna bütün bu soruları sordurarak yazıyor.
|