Hem yereli, hem de evrenseli içeren bir karikatür konusunu düşünerek oturdum, bizim “pancar motoru”nun başına.
* * *
Aklıma İstanbul’daki eski aile babalarının bir benzetmesi geldi:
-Adamın sakalı tutuşmuş, önüne gelen yanına yaklaşıyor, “ben de sigaramı yakabilir miyim” diye, derlerdi.
* * *
Bugün de sanırım hâlâ geçerlidir bu benzetme; hem aile babaları için, hem siyasetçiler için, hem -ister resmi, ister özel- kuruluşların yöneticileri için; hem de başta AB, tüm dünya için.
* * *
New York’taki “Birleşmiş Milletler” binasının kapısı önüne de, heykeli yapılabilir böyle bir karikatürün.
* * *
Türkiye’de de, nelerin karikatürünün yapılamayacağının bir karikatürü yapılsaydı; acaba nasıl yapılırdı?
* * *
TV’lerdeki açık oturumlarda da, keşke bu tür “esprili” konular tartışılabilseydi?
* * *
Yeni Anayasa, gerçekleşip yürürlüğe konduktan sonra dahi, çözümlenemeyecek düğümlerden biridir; hangi “tabu”lara, bir karikatür şakasıyla bile dokunulamayacağı.
* * *
Gelişmekte olduğunu iddia ederek övündüğümüz demokrasimizde; “Ortaçağ”dan kalma böylesi bir “bağnazlık”, ne kadar zamanda ve nasıl çözümlenebilir?
* * *
Böyle bir sorunun yanıtını verebilecek bir kimsenin bulunduğunu pek sanmıyorum.
Keşke Voltaire, sağ olsaydı da ona sorabilseydik.
* * *
Çocukken bendenizin adı evde:
-O karnıyarıkla, patlıcan oturtmayı sevmeze çıkmıştı.
* * *
Gerçekten de sevmezdim evde pişen karnıyarıkla, patlıcan oturtmayı.
* * *
Yıllar sonra her 2 yemeğe de bayılmaya başladım.
Ve anladım ki, rahmetli annem, her 2 yemeği de kötü pişiriyormuş.
* * *
Bizim “Onuncu Yıl Marşı”nın ünlü güftesinde de, hepimizin bildiği bir “mısra” var:
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri
* * *
Şimdi ise uluslararası akademik kuruluşların yayınladıkları istatistiklere bakınca; 1933’ten bu yana, ne “önde”, ne de “ilerde” pek olmadığımız çıkıyor ortaya.
* * *
“Dünya Ekonomik Forumu, 2010 Küresel Bilgi Teknoloji Raporu”ndaki “Basın özgürlüğü” sıralamasında, 138 ülke arasında kaçıncı sıradayız biliyor musunuz, 135’inci sırada...
* * *
“Basın özgürlüğü”, “tabu”larla “dogmatik saplantılar”a karşı olmayı da içerir, karikatür özgürlüğünü de, tiyatro özgürlüğünü de; şiir, öykü, roman, “deneme” özgürlüğünü de...
* * *
Son 90 yılda toplatılmış, yasaklanmış, sansür edilmiş kitap, şiir, tiyatro oyunu, film ile; cezalandırılmış şair, yazar, karikatürist ve gazetecilerin bir dökümü, büyük bir ekrana yansıtıldıktan sonra; o ekranın önünde söyleseydik hep bir ağızdan “Onuncu Yıl Marşı”nı:
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri
* * *
Meğer rahmetli annem, karnıyarıkla, patlıcan oturtmayı kötü pişiriyormuş; belki babama dokunur diye, patlıcanları tavada hafifçe kızartmadan yapıyormuş o yemekleri.
* * *
Alfredo Rocco diye, Mussolini’nin bir ceza hukukçusu vardı. Onun faşist İtalya’da yaptığı Ceza Yasası’nı, nerdeyse aynen kopya etmiştik biz de...
* * *
Ve o Ceza Yasası ile, “Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda çağdaş uygarlık düzeyine erişeceğimize” inanmış görünüyorlardı militerlerimiz de...
* * *
Birkaç kuşak daha sıkıntısını çekebilir; başındaki bir “Ortaçağ” poşetini, bir türlü tam çıkaramamış olan bir toplumda doğmuşluğun.
* * *
Enseyi karartmasınlar...
“Uzay”daki bir astronotun, “yer” küresini nasıl gördüğünün bir karikatürünü yapmayı düşünsünler; hem eğlenirler, hem de “hamasetçilik”te teselli arayan her türlü kompleksten arınmış olurlar.
* * *
Vaktiyle eski aile babalarının tekrarladığı bir deyim daha vardı:
-Görmemişin oğlu olmuş, çekmiş çükünü koparmış.
***
“Uzay”dan yer küresini görmemiş olanlar için de, yapılabilir böyle bir karikatür.
Bir ellerinde bir bayrakla bir yığın insan, öteki elleriyle havaya kaldırmışlar kopardıkları çükleri...
***
Önceki gün TEM yolunda bir TIR devrilmiş, 6 saat kaldırılamamış, trafik de 6 saat kilitlenmişti.
Bir türlü gitmeyen arabalarda çişi gelenler, kim bilir ne yaptılar?
***
Ne diyelim:
-Allah beterinden saklasın!
|