Cumartesi günü Ataşehir’de İsviçre’den Türkiye’ye kesin dönüş yapan ve bir oto kuaförü açan Sümer Usta’nın yerinde karşılaştığım bir vatandaşla sohbet ediyordum. Laf Ergenekon, Balyoz gibi davalara geldi, “Bir şey olmasa bu kadar kişi tutuklanmaz ama” dedi.
Çok haklı. Çünkü işin püf noktası da bu zaten.
Ergenekon’du, Balyoz’du, Oda TV’ydi, helikopterdi hepsinde uygulanan yöntem aynı. Halkın kafasına “Var bir şey ki” fikrinin sokulması.
Şimdi sanıyorum yepyeni bir dalga ile karşılaşma olasılığımız var. Bunda da yöntem aynı olacaktır hiç kuşkunuz olmasın.
Bu kez işin çapı büyüyebilir ve siyasi partilere de yansıyabilir.
Başbakan Makedonya dönüşü gazetecilere “Bazı Alman vakıflarından rahatsız olduğunu” söyledi. Başbakan’ın sözleri üzerine Alman vakıflarının CHP ve BDP’li belediyelerle işbirliği yaptığı, yapılacak ihaleler için hep belli isimleri önerdikleri, ki bunların da PKK’ya maddi destek sağlayan kişiler olduğu, böylelikle CHP ve BDP’li belediyeler üzerinden PKK’ya destek sağlandığı konuşuldu.
Başbakan bu vakıfların adını vermedi ama, el altından birilerine verildiği konusunda hiç kuşkum yok, zaten dün ikisinin adı duyuldu belki siz bu satırları okurken bu vakıfların adını ezberlemeye başlamışız olacağız bile.
Aynı taktik dediğim şu; önce ortaya küçük gibi görünen bir iddia atılıyor. Sonra bazı telefon dökümleri, gizli izleme görüntüleri, fotoğraflar sızdırılıyor medyaya.
Bu sızdırma haberler yoğun bir yorumlama ile sunuluyor vatandaşa. Sızdırılan telefon konuşmaları ortaya atılan iddiaları güçlendirecek biçimde anlamlandırılmaya çalışılıyor.
Böylelikle kişiler yıpratılıyor, itibarsızlaştırılıyor, şüphe oluşturuluyor ve çok çirkin ilişkiler içinde gibi gösteriliyor.
Muhatapların çoğu, özel yaşamlarını ilgilendiren bu tür saldırılar karşısında çaresiz kalıyor, açıklamakta zora giriyor.
Örneğin adam telefonda konuşurken yanında çalıştığı kişi için “Onun anasını” diye başlayan bir cümle kurmuş, nasıl anlatacak ki derdini?
Bu tezgâhları hazırlayanlar her şeyi sabırla beklemeyi de biliyor. Çünkü öyle tahmin ediyorum ki, bunu yapan bir ekip var. Devletin tüm arşivlerine girmişler, üstüne yıllarca hiç usanmadan herkesi dinleyip izlemişler, elde ettiklerini bir masaya koymuşlar ve kendilerine göre sırası geldikçe servis ediyorlar.
Bitmek tükenmek bilmeyen bir servis olayı ile karşı karşıyayız. Yarın ne olacağı belli değil.
Örneğin son günlerde Hürriyet’te yazan Ahmet Hakan çırpınıyor, çünkü Oda TV iddianamesinde tutuklu sanık Nedim Şener’le yaptığı bir telefon görüşmesinin kaydı var.
Ahmet Hakan şaşkın “Ne var bunda, seni sonra ararım deyip kapatmışım telefonu, sonradan aradım mı onu bile hatırlamıyorum” diyor.
Önemli olan o konuşmada bir suç olup olmaması değil ki, bu servisi yapanlar son 5 yılda beynini yıkadıkları halka “Bakın darbe yapmak isteyen biriyle yakınlığı var” demek istiyorlar.
Halkın kafasında konuşmanın içeriği kalmıyor, itibarsızlaştırılan kişilerin birbirlerini tanıdıkları, konuştukları kalıyor.
Sonra da sıradan bir vatandaş “Bir şey olmasa tutuklanmazlar ki” diyor haklı olarak.
Nasıl Cumhurbaşkanı “O aleti keçiler mi götürdü?” diyerek bir tartışma başlattı ve arkasından bir anda tutuklama dalgası geldi, Alman vakıflar olayında da bunun olması büyük olasılıktır.
Tahminimi söyleyeyim; bugünden itibaren bazı gazetelerde Alman vakıflarıyla ilgili haberler göreceğiz. Sonra bu vakfın temsilcileri ile bazı CHP’lilerin ve belki de başka partililerin telefon kayıtları dökülecek ortaya.
Ne olduğunu anlayamadığımız ama yorumlandığı zaman “vay canına” diyebileceğimiz cümleler saçılacak. Muhtemelen bazı fotoğraflarda yan yana göreceğiz bu kişileri. “İşte” denilecek “İşbirliğinin kanıtı.”
Adam çırpınacak belki “O fotoğraf bir açılışta çekilmişti, kimlerin olduğunu nereden bileyim” diyecek ama ne çare. Vatandaşın zihni hazır “Ateş olmayan yerden...”
Tabii ki özel yetkili savcılar harekete geçecek. Önce ifadesine başvuruluyor adı altında kimi belediye başkanları davet edilecek, ardından da tutuklamalar başlayacak. İş bu kez “partilerin dışarıdan yardım almasına kadar” getirilecek belki.
“Deniz Feneri iktidara mı uzanacak diyordunuz, al sana dış yardım” denilecek. Muhalefet partilerinin “yabancı ülkeden yardım aldıkları için” kapatılması bile gündeme gelecek.
Yandaş gazeteciler son günlerde zaten ısrarla “daha neler neler” olduğunu yazıyorlar. Doğrudur “Durmak yok servise devam..”
*****
Ahlâksız gazetecilik
Son günlerde, eskiden en azından dürüst olduğunu sandığım ama şimdi iktidarın beslemesinden medet uman bazı gazeteciler “basın ahlâkı” dersleri vermeye soyundular.
Bugün hiçbir hukuka uymadan, demokrasi ve insan haklarını katlederek yapılan dinlemelerle, izlemelerle insanların itibarsızlaştırılmasını, hapse atılıp unutulmalarını haklı çıkarmaya çalışan bu gazeteciler “Geçmişte de bunların olduğunu” söyleyerek görevlerini yerine getirmeye çalışıyor.
Bazı başlıklardan örnekler vererek “Eskiden onlar yapıyordu, şimdi kendi başlarına gelince çıldırıyorlar” diye ahkâm kesiyorlar.
Oysa gerçek bu değil.
Evet eskiden de kimi gazete ve televizyonlar tıpkı bugünküne benzer biçimde “çirkin” habercilik yaptılar.
Ama bazı farklar vardı.
Birincisi bu tür habercilik anlık olurdu. Bir tarafın çıkarı zedelendiğinde harekete geçilir, kısa süren bir çatışma yaşanır ve biterdi.
Kimse planlı programlı ve devlet destekli bir operasyona kalkışmazdı.
Eskiden gazeteciler muhalefet yapabilirdi. İktidar buna karşı maddi manevi can yakmaya kalkardı, kavga sertleşirdi, ama her şeye rağmen bir uzlaşma şansı bulunurdu.
İktidarlar ellerindeki gücü orantılı kullanır sistemli ve planlı bir servis operasyonunu aklına getirmezdi.
İktidar dışı güç çatışmalarında mutlaka bir karşılık verilirdi. Yandaşlar “kötü habercilikle” ilgili başlıklar veriyorlar ama karşı tarafın o sırada ne yaptığından hiç söz etmiyorlar.
Her şeye rağmen eskiden gazeteciler en sert çatışmalarda bile gazetecilik yapmaya çalışırdı.
Şimdi gazetecilik yok. Habercilik yok. Soru sormak, merak etmek yok.
Şimdinin gazetecisi “kendisine servis yapılmasını” bekliyor. Emniyetten, savcılardan, iktidar temsilcilerinden verilen belgeler, telefon kayıtları, görüntüler “araştırmacı gazetecilik” olarak sunuluyor.
Yandaşların “eskiden” dediği dönemin tanıklarından ve sorumlularından biri olarak hiç olmazsa bu kadarını yazmayı görev bildim.
Çok meraklısı varsa, çıkalım bir TV programına eskiyle yeniyi karşılaştıralım.
*****
ABD Merkez Bankası, ekonomiyi canlandırmak için “twist”e (kısa vadeli tahvil satıp uzun vadeli tahvil almak) başlıyormuş. İşin özeti: Batmamak için “kıvırıyorlar”, bize “twist” diye yutturuyorlar! (Gani Yıldız)
|