Bir “sivilleşme” bayramıdır gidiyor. Askerin boynu iyice büküldü ya, ne kadar demokratikleştiğimizin, ne kadar sivilleştiğimizin kanıtı oldu.
Siyasiler “Allahım bize ne güzel bayramlar gösteriyorsun” böyle diye ellerini açıp şükrederken, yandaşlar da zaptedemedikleri azgın hırslarını tatmin etmek için “gördünüz mü leeeyyyn, nasıl da çöktürdük” diye naralar atıyorlar.
Atatürk’ü, Kurtuluş Savaşı’nı, kazanılan büyük zaferi, Cumhuriyeti ve kuruluş felsefesini, yapılan devrimleri tümden “askeri vesayet” olarak tanımlayıp, külliyen bir red savaşı başlatanlar elbette son günlerde çok mutlular.
Şimdi “yeni bombalar” peşindeler.
Gerçi bunların “yenilik” veya “değişim” ya da “sivilleşme-demokratikleşme” dediklerini bizler 20 yıldır yazıyor ve savunuyoruz ya, orası da ayrı bir komedi.
“Nedir bu MGK?” diye sorduğum günlerde şimdinin tatlısı demokratları tuhaf tuhaf bakıyordu yüzüme. Ya da “Genelkurmay neden Savunma Bakanlığı’na bağlı değil?” dediğimde de “Ucuz kahraman mısın?” diyordu bu tür adamlar.
F-16’ların arda arda düşmesini, Etiler’den hiç şehit cenazesi kalkmamasını da soruyordum, uzaylı muamelesi yapıyorlardı.
Profesyonel orduya geçiş, zorunlu askerlik konularında da ağızlarını bıçak açmazdı bunların, biz yazardık.
Neyse, geçelim, bunların tıyneti budur yani bilesiniz istedim.
Madem “sivilleşme, demokratikleşme” diye yalan söyleyenler bu kadar egemen, onlara kanlarını daha da kaynatacak, azgınlıklarını daha da artıracak önerilerde bulunayım, sevaptır.
Zafer Bayramı bu yıl başka bir zafere dönüştürüldü biliyorsunuz. İyi de gelecek yıl ne olacak? Bu yılın aynısı olacağına göre “sevindirici bir durum” yaşanmayacak. Eeee tadı yok ki o zaman.
Demek ki milli bayramları tamamen kaldırmak en iyisi.
Hem zaten ne işe yarıyorlar ki, “hamasetten kurtulalım artık” da demiyorlar mı, en iyisi kaldırın da yılın 4 günü yüreğinizi kâbus basmasın.
19 MAYIS DA NE
Neden bayramdır şu 19 Mayıs? Atatürk Samsun’a çıkmış da ne olmuş yani. Zaten padişah efendimiz göndermemiş miydi onu Samsun’a? O ne yaptı, padişah efendimizi kandırdı, millete de sormadan bir Kurtuluş Savaşı başlatmaya karar verdi. Dur bakalım be adam bu millet istiyor muydu acaba kurtulmayı? Bunun bayramı mı olurmuş...
23 NİSAN ZATEN BİTTİ
Sonra nedir öyle her 23 Nisan’da bayram yapmak, çoluğu çocuğu Meclis’e toplayıp konuşturmak. Hele çocukların Cumhurbaşkanı, Başbakan koltuklarına oturmaları da büyük saçmalık, zaman kaybından başka bir şey değil. Hem neymiş o gün TBMM kurulmuş. Kurulmuşsa kurulmuş, ne var yani, sanki Meclis’e çok gerek varmış gibi, bak bugün gece otururken çıkarıyorsun bilmem kaç tane Kanun Hükmünde Kararname işler daha da kolay yürüyor. Bir de Meclis kurduk diye bayram mı yapacağız yani?
ZAFER Mİ NE ZAFERİ
En sinir bayramlardan biri de 30 Ağustos Zafer Bayramı. Ne bayramı kardeşim, alt tarafı İngiliz’in, Fransız’ın yalnız bıraktığı Yunan’ı yenmişsin, ne olmuş yani. Hem nereden çıkarıyorsunuz bu zaferi Atatürk’ün kazandırdığını, o farkında bile değildi ki Ordular ilk hedefiniz Akdeniz demişti, neyseki ordunun başında akıllı komutanlar vardı da Ege’ye yöneldiler. Hem Zafer Bayramı diye yollardan tanklar falan geçiyor, asfalt bozuluyor kardeşim. Bir de yol kapatmak da nedir, burası özgür ülke öyle yol kapayıp asker geçmesi falan olmaz.
CUMHURİYET KALSIN
Atatürk Cumhuriyeti ilan ederken halka sormamıştı. Sorsa ilan edilir miydi, ne alıp veremediğimiz vardı padişah efendimizle ki. Aslında Cumhuriyet Bayramı da kaldırmalı ama Amerika’ya ayıp olur, AB gücenir, çünkü onların da cumhuriyetlerini kutladıkları günler var. Biz belki tarihi değiştiririz, örneğin 4 Temmuz’da yaparız.
KURTULUŞ GÜNLERİ
Bundan böyle şehirlerin “düşman işgalinden kurtuluş günleri” de kutlanmasa olur. Zaten “temsili düşman kuvvetlerinin” Türk askeri tarafından yenilmesi sahneleri de “müsamere gibi” algılanıp eleştiriliyordu. Onla da zaman kaybı, üstelik trafik falan sıkışıyor, şehirler kurtulmuşsa kurtulmuş işte, boşverin artık böyle çağdışı kutlamaları.
Korkmayın şeker de diyebilirsiniz
Bu yıl “bayram adı” konusunda pek büyük tartışmalar çıkmadı. Son birkaç yıldır “Bu bayramın adı şeker değil Ramazan kardeşim” laflarını çok duyuyorduk.
Bu yıl baktım da, medyanın hemen her rengindeki yayın organları ve buralarda öne çıkmış kişile tereddütsüz “Ramazan Bayramı” tanımı kullandılar.
Oysa yaşı 40 ve üzeri olanlar için “Şeker bayramı” tanımı hiç de yabancı değil. Çünkü bizim nesil böyle büyüdü.
Hepimizin evinde oruç tutulurdu, namaz kılınırdı bayram namazları asla ihmal edilmezdi.
Ramazan’dan sonraki bayrama Şeker Bayramı derdik. Diğerine de Kurban Bayramı.
Sonra, yeni bir iklim oluştu. Sanki bu ülkede kimse dinine bağlı değilmiş de bu yeni gelenlerle birlikte Müslümanlığı öğreniyormuşuz gibi bir hava yaratıldı. Özellikle gençler hedef alındı. “Canını istediğini yap, özgür ol, değiş” sloganlarıyla beyinleri yıkanan ama aynı anda zihinlerine hurafeler de sokulan bir genç nesil yaratıldı.
Onlara özellikle son 15 yılda “Ramazan Bayramı” belletildi. Bayrama “şeker” diyenlere hakaretler yağdırıldı. Bir korku ortamı yaratıldı.
Medya da bundan nasibini aldı tabii, hepsi “Ramazan bayramımızı” kutluyor sürekli. Benim için fark etmiyor. Ben bayramımı kutluyorum, 50 yılı aşkın süredir yaptığım gibi. Gülüyorum sadece bu acıklı ama bir o kadar da komik halimize.
Gani Yıldız’dan
Keşke anayasanın değiştirilemez maddeleri arasında, “Anayasa değişiklikleri toplumsal mutabakatla yapılır” gibi bir madde de olsaydı. Böylece kendi kafalarına göre bir anayasa yapmak isteyenler anayasal suç işlemiş olurdu!
***
Altın fiyatının rekor kırmasıyla beraber çeyrek altının yarısının piyasa sunulması düşünülüyormuş. Vatandaşın “vazgeçemediği iki çeyreği” vardı; çeyrek altın ve çeyrek ekmek. Altını gitti, sadece ekmeği kaldı!
***
Milletvekillerimize “beden dili eğitimi” verilecekmiş.
Acaba bu eğitimi aldıktan sonra, özgeçmişinin “bildiği yabancı diller” bölümüne beden dilini yazdırmak isteyen vekilimiz olur mu?
***
Bülent Arınç, “Kurban olduğum Allah neler veriyor neler, biz ne tatlılar yiyoruz Ankara’da, ne bayramlar kutluyoruz!” demiş. Sayın Arınç’ın enteresan ve biraz da korkutucu bayram anlayışını görünce insan, “Ah nerede o eski bayramlar!” demeden edemiyor!
***
Deniz Feneri davasının üç savcısı görevden alınmış. Anlaşılan davanın karanlık noktalarını aydınlatmak için tutulan ışıkların, fenerin ışığını bastırması istenmiyor!
***
Zafer Bayramı ile Ramazan Bayramı aynı gün kutlandı, yani “çifte bayram” yaşandı. “Askeri vesayeti bitiriyoruz!” diyerek orduya diz çöktürenler ise “üçlü bayram” yaptı!
|