Önce: Ergün Poyraz, Vedat Yenerer, Erol Mütercimler, Güler Kömürcü, Ümit Oğuztan, Emin Gürses, Doğu Perinçek, rahmetli İlhan Selçuk, Mustafa Balbay, Ufuk Mehmet Büyükçelebi, Adnan Bulut, Tuncay Özkan, Merdan Yanardağ, Yalçın Küçük...
Sonbaharda: Hanefi Avcı...
On gün önce: Soner Yalçın...
Dün: Ahmet Şık, Nedim Şener...
Hepsi; adı sözde Ergenekon Örgütü’ne bir şekilde bulaştırılmış isimler!
Kimi sanık, kimi şüpheli, kimi ise birkaç gün gözaltına alınıp, yırtmış!
***
Gelelim bu insanların ortak özellikleri olup olmadığına:
Çok fazla ortak yanları olduğunu sanmam... En basitinden aynı dünya görüşünü bile paylaşmazlar!
Aynı partiye oy vermezler!
Aynı mekânda dolaşmazlar!
Aynı kişilerle arkadaşlık etmezler!
Aralarından biri bile; bu kadronun tamamını tanımaz...
Ve... Hepsini bir odaya koysanız, savaş çıkar!
Çünkü mahkemelik olacak kadar birbirinden nefret edenler vardır aralarında...
***
Ama üç “ortak özellikleri” var ki; bu soruşturmanın şifrelerini doğru okumak için, bunları bilmek gerekiyor:
1) Yukarıda saydığım aydınların tamamı muhalif...
2) Hepsi gazeteci ya da yazar...
3) Yine hepsi (üyeleri cemaat diyor ama) okyanus ötesinden yönetilen bir tarikat hakkında bir şekilde “kalem oynatmış” kişiler...
***
Şimdi bir eleme yapmaya çalışalım:
Bu ülkede bütün muhalifler içeriye alınıyor mu? Hepsi Ergenekoncu ilan ediliyor mu?
Çok şükür ki hayır... Belki bütün muhalifleri içeri tıkmak için yeter sayıda cezaevi olmadığındandır ama... Hâlâ bu isimlerden bile çok daha muhalif olarak nitelendirebileceğimiz çok sayıda aydın dışarıda...
Demek ki; başlarına gelen işin nedeni, birinci şık değil.
***
Peki; bu ülkedeki “bütün muhalif gazeteciler” içeriye alınıp, Ergenekoncu diye yaftalanıyor mu?
Bu sorunun yanıtı da hayır! En azından şimdilik hayır!
Canlı örneği karşınızda ve siz hâlâ onun yazdıklarını okuyabiliyorsunuz!
Yani; ikinci şık da elendi!
***
Gelelim üçüncü “ortak” özelliğe:
Yukarıdaki isimlerin tamamına yakını, Fethullah Gülen’le, tarikatıyla ilgili araştırmalar, incelemeler yapıp, bunları kitap haline getiren; dergilerde, internet sitelerinde ya da gazetelerde yayımlayan kişiler...
Dünkü gözaltılara bakın:
Örneğin Ahmet Şık...
Bu genç meslektaşım bırakın sözde “Ergenekon Terör Örgütü”nün üyesi olmayı, daha düne kadar “Ergenekon’un varlığını kanıtlamak” için yırtınıp durmuş. Sanıkları zor duruma düşürecek onlarca haber yapmış!
Ama gazetecilik namusu gereği, okyanus ötesinden yönetilen tarikatı da görmezden gelmemiş ve bir kitap yazmış!
En büyük hatayı da “emniyet içindeki tarikat örgütlenmesi”ne kafayı takmakla yapmış!
***
Nedim’i zaten biliyoruz... Çocukluğundan beri tanıyorum ve gazeteciliğine kendim kadar kefilim!
Çünkü mesleğe benim yanımda başladı! İlk yazı işleri müdürü bendim... Şimdi de Uğur Dündar’ın başında olduğu ekipte!
Bırakın Ergenekon üyesi olmakla suçlanmayı, hayatında en küçük bir karanlık bile bulamazsınız!
Peki; onun suçu ne?
Daha üç gün önce konuştuk... Hrant Dink cinayetinde parmağı ve ihmali olan polislerden kuşkulandığını ve onların bir “iyilik” yapmalarından çekindiğini söyleyip duruyordu ama... Ben buna fazla ihtimal vermiyorum!
Çünkü Nedim’in 2009’da yayımlanan kitabının adı aynen şöyle:
“Ergenekon Belgelerinde Fethullah Gülen ve Cemaat”
***
Saptamam doğruysa... Yani; Ergenekoncu olarak damgalanmanın şifresi, gerçekten Fethullah Gülen ve tarikatı hakkında araştırmalar yapıp, bunları yazmaksa...
O zaman; bu operasyonların arkası var demektir!
Çünkü bunu yapanların sayısı, yukarıdaki listedekilerin en az iki katı!
Sıranın kime ya da kimlere geldiğini merak ediyorsanız, araştırın...
Bulmanız zor olmayacaktır!
*****
BURSA!
Bursalı okurlar arayıp, “Neden ‘rica etsem saçımı okşar mısınız’ için bir imza günü de Bursa’da yapmıyorsun” diye sorup duruyorlardı...
İşte; o gün geldi!
Yarın saat 14.00‘le 16.00 arasında, TÜYAP Fuar Merkezi’ndeki Bursa Kitap Fuarı’nda, Doğan-Egmont standında olacağım. Bugünden haber veriyorum ki; programınızı ona göre yapın!
*****
GÜNÜN SORUSU
Ankara Barosu Başkanı, “örgüt üyeliği” suçlamasının tek başına, yapılan ev aramalarına gerekçe olarak gösterilemeyeceğini, mutlaka şüpheli hakkında somut bir iddiada bulunulması gerektiğini söylüyor.
İyi de bu basit hukuk kuralını, arama iznini verenler bilmiyor mu?
|