‘’Her gün bir biçimiyle karşılaştığımız, meşrulaştırılmış şiddete karşı olmak insanlığın onuruyla yaşaması için bir gerekliliktir.
Bu zamana kadar çok konuşuldu belki ama tepkimizi duyan olmadı.
Şimdi susarak tepkimizi göstermeye çalışacağız.’’diyen CHP’li kadınlar ‘’Sessiz bir çığlık’’ atacaklar.
Sağır kulaklara, kör vicdanlara inat.
Sessizlik gün olur isyanın dili olur.
Sessizliğin dili değil midir bazen en sağır kulaklara, en kör vicdanlara bile ileten yakarıyı, talebi, isyanı.
Bu gün ‘’sessizliğin günü’’ işte.
‘’Sessiz bir çığlık’’ın isyanın dili olduğu gün.
Dayak, baskı, cinsel kimliğinden utanır hale getirme, töre cinayetleri, cinsel taciz, tecavüz, ensest, cinsiyet ayrımcılığı, düşük ücretle iş güvencesiz sendikasız çalıştırılma, genç yaşta para karşılığı satılıp evlendirilme, fuhuşa zorlanma, kadın vücudunun kapitalizmde bir reklam aracına, metaya dönüşümü, kumalık…
Erkek egemen bir kültürün, feodalitenin, dogmatizmin ve kapitalizmim tüketim üzerinden mutlu olma yönlendirmesinin dayatmalarıyla kimliğini yitiren, kendine yabancılaşan, şiddete uğrayan, sömürülen kadın…
Bu gün, ‘’sessizliğin dili’’ bütün bunlara isyanı haykıracak.
CHP’li kadınlarca, İnternetten yollanan, ‘’Susarak Tepkimizi Göstereceğiz’’ etkinliğine katılım davetinde, kadına yönelik şiddete ilişkin bir metin vardı.
Metinden bir özet yapayım:
‘’(…)Egemen güç için her zaman bir otorite gerekir. Şiddet kimi zaman devlet kimi zaman koca, baba ve abi olarak çıkar karşımıza.
Sistem coğu kez şiddetin, dayağın meşruluğu temelinde eğitir insanı ''Kızını dövmeyen dizini döver'' ile çıkar karşımıza.
(…)Okula başlayan küçük çocuklarımızı teslim ederken ‘hocam,eti senin kemiği benim’ diyerek küçücük beyinlere ve bedenlere bunun gerekliliğini vurgulayarak başlarız eğitime.
TV’ler de izlediğimiz, gazetelerde okuduğumuz haberlerin coğu şiddete yöneliktir.
İşkencede insanlar öldürülür,gözaltında kaybedilir. Bilmem hangi apartmanın kaçıncı katında çıkan çatışmada insanlar öldürülür. Mahalle sakinleri dışarıya taşınan cesetlere yuh çekerler. Öldürülenleri alkışlarlar. Şiddet artık dışarıya sokağa taşmıştır.
Ya namusa yönelik şiddete ne demeli.
Okullarda okula geç gelen, erkek arkadaşlarının elini tutan, yanağından öpen vb.gibi tüm sevgi biçimlerinin onları ''kızlık muayenesine'' oradan da intiharlara götüreceğini hiç kimse bilmez mi?
Ya, töre cinayetler; tecavüze uğrayan masum kadınların aile bireyleri tarafından öldürülmesi.
Gündelik yaşamımızda şiddet içselleşmiştir.
Kızlara laf atan taciz eden delikanlının ardından 'o delikanlıdır,olsun o kadar'' demek taciz yada tecavüze uğrayan kadın için ‘’mutlaka fingirdemiştir, kuyruğunu sallayan dişi köpektir, kadın kısmının gece vakti işi ne var'' yargısında bulunmak çifte standartlı namus anlayışımızın ürünü değil mi?
Dolayısıyla; kadın erkeğin elinin kiriyse şiddet, taciz, tecavüz kadın için kaçınılmaz olur.
Egemen gücün gösterdiği bu tavır aileden çıkmış, toplumsallaşmıştır.
(…)Aile devletin can damarıdır. Bu nedenle evde dayak yiyen kadına, dayak yiyen çocuğa karşı olmak, aile içi şiddete karşı olmak toplumsal şiddetin karşısında olmak gerekir.
Her gün bir biçimiyle karşılaştığımız, meşrulaştırılmış şiddete karşı olmak insanlığın onuruyla yaşaması için bir gerekliliktir.’’
Avusturyalı kadın yazar, İngeborg Bachmann’ın güzel bir sözü var:
‘’Faşizm iki insan arasındaki ilişkide başlar.’’
CHP’li kadınların ve tüm kadınlarımızın kulağına küpe olsun bu söz.
Ve unutulmasın ki kapitalizm eşitsizlikleri besler, eşitsizliklerden beslenir.
Kadın erkek eşitsizliğinin en büyük destekçisi kapitalizmdir.
Ve kadın özgürlüğü mücadelesi kapitalizm karşıtı olunmadan başarılamaz.
Hele de kendi eşlerine ve partideki kadınlara karşı çifte standartlı davranmayı huy edinmiş CHP’li erkek politikacı çoğunluğuyla hiç başarılamaz.
Bu nedenle, ‘’Maço CHP’’lik den de şikayetçi olunmalı.
Sevgili, CHP’li kadınlar…
İlerici, solcu görünen nice CHP’li erkeği kazıyın, altından çıkan ‘’maço’’ya sizde şaşarsınız.
|