Mehmet Akif Ersoy, Çanakkale Şehitleri şiirinde böyle bir cümle kuruyor ve savaşta yaşanan vahşeti belki de en iyi şu dizelerle ifade ediyor:
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
***
Bugün Kürdistan’da yaşananlara bakıldığında sanırsınız ki, Mehmet Akif bu şiiri burası için yazmış. Her gün bir yerden toplu mezar haberleri geliyor. Siirt Newala Qesaba, Bitlis Mutki, Van Çatak, Hakkari Derecik, Cizre Kuştepe, Silopi Botaş kuyuları, Diyarbakır Kulp... Ve daha birçok yerden toplu mezarların haberleri geliyor.
***
Toplu mezarlarla ilgili herhalde dünyada numune yerlerin başında geliyor Türkiye. Bosna, Arjantin, Şili ve Türkiye... Toplu mezar vahşetlerinin belki de en yoğun yaşandığı, insanlık suçunun tezek parçasına dönmüş vicdanlar nedeniyle sıradan suç düzeyine indirgendiği vahşet memleketler...
İstatistik tutmaya kalkışırsanız, kesinlikle objektif sonuçlara varamazsınız. Nitekim İHD’nin 1988-2011 tarihleri arasında tuttuğu toplu mezar verilerine göre, yüzlerce toplu mezardan söz edilebilir. Ancak bu rakamlar her geçen gün arttığı için nafile bir istatistik değeri taşıyor. Kaldı ki, insan kemiklerinin fışkırdığı bir ülkede, o berbat hukukun soğuk dili ve egemenlerin sürü saymak ve daha kolay gütmek için icat ettiği istatistik değerlerini kullanmak kadar anlamsız bir durum da yok.
***
Vahşetin sıradanlaştığı coğrafyalarda ölülerin cenazelerine ulaşılmaz, toprak kazıldığında ortaya çıkan kemikler ise, sayılarak, en fazla bir bez parçasına sarılır. Vahşetin kol gezdiği ülkelerde gencecik çocukların kemiklerini sayan eller ihtiyarlaşmış eller oluyor. Yaşlıların oğullarını ve kızlarını gömdüğü vahşet zamanlardan ve coğrafyalardan söz ediyoruz.
***
Her gün kemikler fışkırıyor topraktan, toprak o kadar doymuş ki, alamıyor artık. Nereye bir kazma vursan bir parça kemik çıkıyor ve onlarca, yüzlerce yaşlı kadın-erkek gözyaşları içinde oraya koşarak “Acaba bu kemik bizimkinin mi?” diye çırpınıp duruyor. Lanet olası, berbat bir hale getirilmiş, vicdanların köreldiği dünyanın hali bu mu olacaktı?
Oğullarınızın, kızlarınızın cenazesini vermiyoruz, onları toprağa verdik, size kala kala kemikleri kaldı, hangi kemiğin kime ait olduğunu da alın siz bulun, çırpının çırpınabildiğiniz kadar! Rezalet, vahşet, insanlıktan çıkma, vicdansızlık bu olsa gerek!
***
Çemişgezek’teki kemikler jandarma karakolunun bahçesinde ortaya çıkarılıyor. O kemik yığını üzerine kurulan karakolun içindekiler, insanlık suçunu işleyenler oluyor. Kemik yığını üzerinde her gün yemek yiyorlar, su içiyorlar, eğlenip gülüyorlar, spor yapıyorlar ve elbette daha kaç can alacaklarının hesabını pis kahkahalar arasında tutuyorlar. İnsanlığın hiçbir şekilde uğramadığı o noktada kemikler ortaya çıkıyor işte.
***
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşet!
|