İletilerinizi bekliyorum...

gulerbugday113@gmail.com

Facebook

    (Güler Buğday)

Twitter

    twitter.com/gulerbugday

 

CHP, NEDEN İKTİDAR VE UMUT OLAMIYOR, 7 HAZİRAN VE 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARI

25 Kasım 2015 Çarşamba, 16:29

Cumhuriyeti kuran parti, artık laik cumhuriyeti yıkanlara, tek adam diktasını dayatanlara ve korku imparatorluğu yaratanlara engel olamıyor!

Bursa Bamsz | letiim | zgemiim | Kitaplarm | Hakkmda Yazlanlar | Animasyonlu iirler

Ana Menü

» Ana Sayfa

» Haberler

» Yazılarım

» Yazarlar

» İletişim

» Künye

» Bize Yazın

» Bağlantılar

ATATÜRK Diyor Ki;

Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız.

HABER

Türkiye’de gazetecilik can çekişiyor

Türkiye’de gazetecilik can çekişiyor

06 Aralık 2011 Salı, 08:33

Türkiye’nin ilk iletişim uzmanı, duayen gazeteci ve akademisyen Prof. Dr. Haluk Şahin’le AKP-Cemaat diktası altında basının nasıl bir dönüşüm geçirdiğini 1990’ların ucuz gazetecilik anlayışının bu sürece nasıl zemin hazırladığını, basın özgürlüğü için yapılması gerekenleri, internet devrimi ve basında yaşanan teknolojik dönüşümün gazeteciliği nasıl etkilediğini konuştuk. İki bölüm halinde yayımlayacağımız bu aydınlatıcı söyleşiyi ilgiyle okuyacağınızı sanıyoruz.




GAZETECİLİK AĞIR HASTA
-Klasik bir soruyla başlayacağım; son kitabınız “Can çekişen bir meslek üzerine son notlar” başlığını taşıyor. Gazetecilik neden can çekişiyor?

Ben bu işin doktoru olarak hem küresel düzeyde hem yerel düzeyde çok ağır bir hastalıkla karşı karşıya bulunduğumuzu görüyorum ve dünyanın başka yerlerine baktığımızda birçok meslektaşımızın bu yargıyı paylaştığını fark ediyorum. Can çekişiyor demek illa ölecek demek değil. Can çekişiyor ama bakarsınız dirilebilir. Nedim Şener ve Ahmet Şık için yapılan yürüyüşte çok uzun yıllar birlikte çalıştığımız birçok arkadaşımızın yan yana gelerek omuz omuza yürümesi, kamuoyunun en azından bir kesiminin bu iki gazeteciye sahip çıkışı gibi olaylar acaba ben fazla mı karamsar düşünüyorum sorusuna yol açmakla beraber ağır bir hastalıkla karşı karşıya bulunduğumuz kanısındayım.

YENİ KUŞAKLAR BASILI GAZETE GÖRMEYECEK
- Kitapta Türkiye’de son basılı gazetenin 2036’da çıkacağına dair bir tespit var. Kağıt gazete bitiyor mu?

Farklı ülkeler için farklı yıllar belirlemişler, Türkiye için 2036 demişler. Üç aşağı beş yukarı 2040 lı yıllara geldiğimizde çok ender birtakım istisnalar dışında bugün elimizde tuttuğumuz türden gazeteler görmeyeceğiz. En azından siz görmeyeceksiniz. Böyle bir yönelim var bu yönelim ne yazık ki olayların gelişmeleri tarafından doğrulanıyor. Hatta hastalığın sanıldığından daha hızlı ilerlediğinin işaretleri var. Birdenbire sosyal medya giriyor işin içine. Twitter’ın Facebook’un bu kadar yaygınlaşması ile habercilik yepyeni boyutlar kazanıyor. O zaman gazetenin yavaşlığı daha da hızlı bir şekilde ortadan kalkıyor.

DEMOKRASİ İÇİN MEDYA ŞART
- Ne yazık ki bu yönelim doğrulanıyor dediniz. Peki, mürekkep püskürterek kağıda basılan gazetenin bitmesi olumsuz bir şey mi?

Şimdi kâğıt, mürekkep gazetenin öleceği fikrine ben kendimi alıştırdım. Çünkü uzun yıllardır bunu duyuyordum ve uzun yıllar, ‘hayır bu olamaz’ gibi şeyler söyledim. Fakat bir iletişimci olarak bunu kabul ettim artık. Sanıldığı kadar acı bir kayıp olmadığı fikrine de geldim. Yeter ki gazetecilik işlevi devam etsin. Benim bu kitapta da özellikle üzerinde durduğum konu o. Demokrasi kuramının kurucusu olan 18’nci 19’ncu Yüzyılda yaşamış birtakım düşünürlere göre demokrasinin burjuva demokrasisi de diyebilirsiniz işleyebilmesi için haber medyalarının görevlerini en iyi şekilde yerine getirmeleri gerekir. Hatta haber medyalarıyla siyasi otoriteler arasında bir tercih yapmak gerekirse demokrasinin iyi işlerliği açısından haber medyalarının tercih edilmesi gerektiğini yani koruma önceliğinin orada olması gerektiğini öne süren büyük düşünürler var.


SULANDIRILMIŞ DEMOKRASİYE Mİ GEÇİYORUZ?
-Dijital medya bu işlevi yerine getirebilecek mi?

Benim sorduğum soru da o; acaba kritik demokrasi kuramcılarının medyaya yüklediği ve daha sonra modern demokrasi kuramcılarının da eleştirel bir biçimde gerekliliğini kabul ettikleri işlemler yeni medyalar tarafından üstlenilebilecek mi yoksa üstlenilemeyecek mi? Yoksa biz demokrasi açısından 21. Yüzyılda çok farklı bir yere mi çıkıyoruz? Aslında demokrasinin biraz sulandırılmış, çarpıtılmış eğlence medyaları tarafından uyuşturulmuş yeni bir versiyonuna mı geçiyoruz? Medyanın eleştirel işlevlerinin yerine iktidarla uyuma dayanan başka bir tarz mı alıyor? Eğer bu ihtiyacı şu ya da bu nedenle yerine getiremeyeceklerse o zaman demokrasi bundan nasıl etkilenecek? Bu nasıl bir demokrasi olacak? 21. yüzyılda insanların önündeki en önemli sorulardan birisi budur.

- Peki, medya, eski haliyle klasik liberal düşünürlerin medyaya atfettiği işlevi yerine getiriyor muydu?
Tabii 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, Habermas’ta falan da vardır bu; medyanın demokrasi için üstlenmesi gereken işlevi yerini getirmediği eleştirileri vardır. Bunlar haklı eleştirilerdir. Denmiştir ki, “Medya fazla ticarileşti, haber değerlendirmesinde ticari ölçütler ön plana çıktı” ya da “Medya tartışma işlevini yerine getiremiyor, ticari faktörlerin etkisiyle tartışma alanını en demokratik genişliğiyle kapsamıyor tam tersine, alanı daraltıyor.” Bu türden eleştiriler o zaman da vardı ama medyanın gereken düzeltmeler yapılırsa, eldeki medya demokrasinin işlevleri yerine getirebilir diye bir inanç vardı.

- Ona döneceğiz ama Haluk Şahin diyince ilk aklımıza gelen kavram, ‘soruşturmacı gazetecilik’ bu kavramı sanırım ilk siz kullandınız? Kitapta da bu kavramın altını çok çiziyorsunuz nedir ‘soruşturmacı gazetecilik’?
Medyada 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyıl başlarında edindiği en önemli işlevlerden birisi medyanın denetim işlevidir. Klasik siyasal demokrasi kuramcıları medyanın siyasal iktidara yönelik bir denetim işlevi yerine getirdiğiyle ilgili bir varsayımla yola çıkmışlardır. Ancak, siyasetle ekonomi gitgide daha iç içe geçmeye başladıkça medyanın başka denetleme işlevleri de ortaya çıkmaya başladı. Nitekim, 20. yüzyılın başından itibaren bazı gazeteciler, ‘soruşturmacı gazeteciler’ olarak sivrildiler. ABD’de Upton Sinclair’ın adını Chicago Mezbahaları’nın dehşetini ortaya koyan bir gazeteci olarak hep bahsedilir. Diğer soruşturmacı gazeteciler, Amerikan acil servislerindeki rezaletleri ortaya döktüler veya Standard Oil şirketinin bir takım kentleri nasıl kimyasal bir çöplüğe çevirdiği gerçeğini büyük bir çarpıcılıkla ortaya koydular.

ARAŞTIRMACI GAZETECİLİĞİ UĞUR MUMCU BAŞLATTI
- Biz daha çok Uğur Dündar’la yaptığınız Arena programından biliyoruz bu kavramı.
20. yüzyılın ikinci yarısında dünyanın çeşitli yerlerinde araştırmacı-soruşturmacı gazeteciliğin giderek yaygınlaştığını gördük. Bu kavram Türkiye’ye esas olarak 1980’li yıllarda geldi ve rahmetli arkadaşım Uğur Mumcu bunun önde gelen figürü olarak sivrildi. Uğur, hukuktan gelmiş olmasının kendisine kazandırdığı becerilerle, dava dosyalarını ve belgelerini izlemek ve incelemekte gayet mahirdi. Uğur ayrıca çeşitli kişiler ve şebekeler arasındaki bağlantıları en iyi şekilde kurmak için bilgisayarları kullanan bir arkadaşımızdı. Hakikaten bizler onun sayesinde 1970’lerdeki şiddet panoromasının ardında hiç kimsenin aklından geçmeyecek grift bir ilişkiler ağının olduğunu öğrendik. Bu yüzden Uğur’a Türkiye’nin önde gelen araştırmacı gazetecisi unvanı verildi ve bu unvan kendisine yakıştı.


SORUŞTURMACI GAZETECİLİK NASIL ORTAYA ÇIKTI?
- Mumcu için ‘araştırmacı gazeteci’ terimi kullanılmaya başlandı ama siz ‘soruşturmacı gazetecilik’ terimini tercih ediyorsunuz neden?

Enteresan bir şey oldu ben Bilgi Üniversitesi’nde araştırmacı gazetecilik dersi verirken, Türk gazeteciler arasında sınıfça bir anket yaptık. “Türkiye’de bugün araştırmacı gazeteciliğin durumunu nasıl buluyorsunuz?” diye çalışan gazetecilere sorduk. Gazetecilerin çoğu soruyu, “Ne demek araştırmacı gazetecilik canım, aslında bütün gazeteciler araştırmacıdır” gibi ilk bakışta çok doğru bir şey söylediler. Halbuki bizim ‘araştırmacı gazetecilik’ (investigative reporting) derken söylemek istediğimiz çok başka bir şey. Ben orada ‘araştırmacı gazetecilik’ sözünün eksik ve yanıltıcı olduğunu görerek ‘soruşturmacı gazetecilik’ terimini ortaya attım ve bir tanım önerdim. O tanım da, Uğur Mumcu’nun, Uğur Dündar’ın bazı çalışmalarının, Nedim Şener’in bazı çalışmalarının gösterdiği üzere; “Güç odaklarının bilinmesini arzu etmedikleri olguları, sistematik bir çalışma ile ve belgelerini ortaya koyarak, haberleştirmeyi uğraş edinmiş gazetecilere ‘soruşturmacı gazeteci’ denir” şeklindeydi. Bu tür gazetecilerden dünyada her gün ya da haftada bir haber beklenmez ama bilirsiniz ki o filanca petrol şirketinin falanca yerde çevirdiği dolapları araştırmaktadır. Birilerinin bilinmesini arzu etmediği şeyleri araştırmaktadır.

- Arena’da bunu başardığınıza inanıyor musunuz?
Ben Arena’nın editörüydüm. Biz Arena’da Özal dönemi sonrası zenginlerin çevirdikleri dolapları, Tansu Çiller döneminin akıl almaz olaylarını gerektiğinde kendimizi de tehlikeye atarak ama daima belgelerle ve daima sistematik çalışmayla ortaya çıkardık. Bunlardan bir tanesi, Tansu Çiller’in ABD’deki mal varlığını tümüyle ortaya çıkardık. Bu haberlerde dönemin Başbakanı Çiller’in nasıl siyaseti kısa zamanda zenginleşmenin bir aracı olarak kullandığını ortaya çıkardık. Ben o dönemde bu yaptığımız iş için ‘araştırmacı gazetecilik’ değil, ‘soruşturmacı gazetecilik’ tanımını kullanmaya başladım.
-Nasıl bir fark var ikisi arasında?
Her soruşturmacı gazeteci aynı zamanda araştırmacı gazetecidir ama her araştırmacı gazeteci, soruşturmacı gazeteci değildir. Siz arşive girer orada da bir araştırma yaparsınız bu da ‘araştırmacı gazetecilik’tir. Ancak, ‘soruşturmacı gazetecilik’ yapmak için mutlaka bir takım güç odaklarının -bu güç odakları siyaset, mafya, silahlı kuvvetler, gizli servisler, şirketler, cemaatler olabilir- çevirdiği dolapları açığa çıkarmak gerekir. Gelin görün ki 2000’li yıllara geldikten sonra Türkiye’de ‘soruşturmacı gazetecilik’ yapma olanakları tamamen kurudu.

OTO-SANSÜR, DIŞARIDAN GELEN SANSÜRDEN TEHLİKELİ
- Tam onu soracaktım. Kitabınızdan anladığımdan sonuç şu; Türkiye’de gazetecilik can çekişiyor derken, en çok üzerinde durduğunuz konu ‘soruşturmacı gazetecilik’in bir krizde olması. Neden böyle?

‘Soruşturmacı gazetecilik’ basın özgürlüğünün nirengi noktasıdır. Eğer bu tarz gazetecilik yapılamıyorsa o zaman o topluluktaki haksızlıklar, yanlışlıklar ve çevrilen dolaplar ortaya çıkamıyor, demektir. Tabii bunun çeşitli nedenleri var. Bu sadece siyasi baskıyla ilgili değil. Ancak şu bir gerçek ki şu anda siyaset alanında ‘soruşturmacı gazetecilik’ yapılamıyor çünkü başka ticari faaliyetleri olan medya grupları, siyasetle olan ilişkilerinden dolayı, bu tür gazeteciliği engelliyor ve bunu iktidara ödedikleri bir bedel olarak görüyor. Eğer siz, medya kuruluşlarında hükümete yönelik eleştiriler tutumlar alırsanız, bir takım ihaleleri alamazsınız, vergi memurları tarafından düzenli olarak ziyaret edilirsiniz. Bu durumda iş adamları kendilerince haklı olarak, “aman canım o işlere girmeyiverelim” diyebiliyorlar. Günümüz iktidarı güçlü bir iktidar, bir alternatif de henüz ufukta belirmiş değil, o yüzden patronlar, bunun fevkalade etkisi altında kalıyorlar. Birçok şey bir çeşit özdenetim ve oto-sansür mekanizması yüzünden gizli kalıyor. Bu illa direkt siyasi iktidardan patrona ‘şunu şöyle yazmayın’ şeklinde bir baskıyla olmuştur demiyorum. Belki öyleleri de vardır. Bunun illa patronun yayın yönetmenine ‘sakın falanca konuya dokunmayın’ dediği için gerçekleştiğini de iddia etmiyorum. Eminim öyleleri de vardır. Bu atmosfer egemen olunca, muhabirinden, editörüne, yazı işleri müdüründen, yayın yönetmenine kadar herkes, “Bizim patron bu haberi istemez”, “Bizim patron şu adamı, TV ekranında görmek istemez” şeklinde bir kurumu koruma refleksine kendisini kaptırıyor, bu dışarıdan gelen sansürden bile daha tehlikeli.

HÜKÜMET TAM SAHA PRES YAPIYOR.
-Peki, dışarıdan gelen sansür de yok mu, sadece oto-sansür mü var?

Şunu söyleyeyim bu iktidar, bu konuda çok becerikli. Özellikle televizyonları yakından izliyorlar. Tam saha pres ve adam adama markaj yapıyorlar. Ne demek istiyorum; Başbakan bir tesis açmaya gittiği zaman, zaten onu izleyen canlı yayın yapan 13 tane kanal var. Bunların bir kısmı cemaate yakın iş adamlarına, bir kısmı AKP’ye yakın iş adamlarına ait ya da hükümet tarafından onlara aldırılmış kanallar, bir kısmı da sinmiş, fikir değiştirmiş kanallar. Onun dışındakiler de bakıyor ‘Acaba yayınlamasam ne olur?’ diye, bir kısmı cesaret edip yayınlamıyor. Sonra ne oluyor? Hükümet cephesinden deniyor ki, ‘Niye yayınlamadınız, bir kasıt mı var yayınlamamanızda?’ Bu tabii büyük bir sinmişliğe ve tek sesliliğe yol açıyor.

ANA AKIMDAN HABERCİLİĞİN TASFİYESİ
- Büyük kanallarında haber bültenleri tek ses gibi…

Türkiye’de en çok seyredilen genel kanallarda, ana haber bültenlerinin tasfiye edilmekte olduğunu görüyoruz. Uğur Dündar’ın Star’dan ayrılışı böyle ama bununla da sınırlı değil. ‘Haber işi netameli, ne olacak onu haber kanalları yayınlasın’ anlayışı yerleşiyor. ‘Zaten bizi izleyen bizi diziler için seyrediyor’ tavrı hakim. Bu yaklaşımla 2012’nin haber trendi, büyük kanalların ana-haber bültenlerini tasfiye etmesi ve bunu tamamen haber kanallarına bırakması olabilir. Bu son derece kaygı verici bir gelişme. Çünkü, baştan beri söylediğimiz gibi, demokrasi, kitlelerin doğru ve yaygın bir şekilde bilgilendirildiği varsayımına dayanır. Yeter ki, bilgilendirme nesnel ve sağlıklı olsun. Aynı şey gazeteler için de geçerli, çok satan gazeteler de giderek daha az siyasal haberlere yer verir hale geliyor. Bu giderek yaygınlaşacak, o zaman Türkiye enformasyon fakiri bir ülke haline dönüşecek. Tabii enformasyon fakiri bir ülkede bırakalım ‘ileri demokrasi’yi, demokrasinin çok daha az gelişmiş formlarından bile söz edilemez.

HALUK ŞAHİN KİMDİR?
1964'de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. 1972 yılında ABD'de Indiana University'den gazetecilik yüksek lisansı, 1974 yılında ise aynı üniversiteden kitle iletişimi dalında doktora derecesi aldı. Amerikan üniversitelerinde dersler verdi. Kitle iletişimi konusunda yaptığı araştırmalar ve dünyanın önde gelen bilimsel iletişim dergilerinde ve kitaplarda yayınlandı, Medya sektöründe çeşitli görevlerde bulundu. Genel Yayın Yönetmenliği (Nokta, Tempo), araştırma bölümü başkanlığı, danışmanlık ve köşe yazarlığı yaptı (Politika, Nokta, Hürriyet, Hürgün, Gazete, Güneş, Cumhuriyet, Radikal). 1992 yılından 1999'a dek Arena programının editörlüğünü yaptı. Aynı zamanda Kanal D Haber Koordinatörlüğü görevinde bulundu. Türkiye’nin ilk iletişim profesörlerinden olan Şahin, 1998'den bu yana İstanbul Bilgi Üniversitesi, İletişim Fakültesi’nde gazetecilik dersleri vermektedir

Kaynak : Bir Gün

Yazarlar

AKP ‘darbeyi’ kapatacak

25 Ekim 2016 Salı, 12:14


AKP ‘suç ortağı' arıyor

Mustafa Ünal /ZAMAN

12 Haziran 2015 Cuma, 09:28


Koalisyona ‘derin devlet’ dokunması!

İhsan ÇARALAN /Evrensel

12 Haziran 2015 Cuma, 09:21


Cumhurbaşkanı azınlık hükümetini engelleyemez

Erhan BAŞYURT/BUGÜN

12 Haziran 2015 Cuma, 09:16


Ya Koalisyon ya Başkanlık...

Eren Erdem/YURT

12 Haziran 2015 Cuma, 08:58


Kırılma noktası!

Güngör Mengi/VATAN

12 Haziran 2015 Cuma, 08:45


AK Parti’yi Kürtler neden terk etti?

İbrahim Kiras/VATAN

12 Haziran 2015 Cuma, 08:42


Ali İsmail…

Bekir Coşkun - Sözcü

23 Ocak 2015 Cuma, 09:34


Bu memleketi çiftliğiniz mi sandınız?

Mehmet Kamış/ZAMAN

14 Ocak 2015 Çarşamba, 09:39


Charlie’ye saldırı Bursa’da protesto edildi

Can Ertan /HABER

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:57


Kobane'den Paris'e emperyalizm ve laiklik

Özgür Şen

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:17


AKP’nin IŞİD çıkmazı

Hüseyin ALİ/Özgür Gündem

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:10


Siyasi etik yasası çıkarılmalı

Serpil Çevikcan/Milliyet

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:37


MİT’in sicili

Gültekin AVCI/BUGÜN

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:17


İslamofobi ve provokasyon

İhsan ÇARALAN /Evrensel

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:11


Seçimi böyle kazandık: “VİCDANEN RAHATSIZIM”

Hüseyin Özay/Taraf

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:32


AKP’nin erkek aklı özgür kadından korkuyor

Zilar STÊRK/Özgür Gündem

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:25


Barışı, ancak özgürlükler besler

Hüda KAYA/Özgür Gündem

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:14


Bilim siyasetin elini öptüğünde...

Cüneyt Ülsever/YURT

11 Ocak 2015 Pazar, 10:19


Sabri Uzun da “cadı avı”na katıldı

Nazlı Ilıcak /BUGÜN

11 Ocak 2015 Pazar, 10:18

Son 20 Yazım

CHP, NEDEN İKTİDAR VE UMUT OLAMIYOR, 7 HAZİRAN VE 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARI


AHMET İSVAN, CUMHURİYET ÇINARI VE EFSANE BAŞKAN


GERÇEK VE NAMUSLU SOLCULAR GÖREV YİNE SİZE DÜŞTÜ.


ÇARŞAFI ÇIKARDI, PEÇEYİ ATTI VE GÖZLERİNİ YUMDU!..


12 Eylül Faşizmi unutuldu mu?


Yıllar önce Yasin El Kadı'yı yazmış ve uyarmıştım:KEFİL OLANA KEFİL MİSİNİZ ?


Yıllar önce yazmışım \\\\\'ÇANKAYA SIRAT KÖPRÜSÜ!\\\\\'


Tüm Dostlara Teşekkür…


Erdoğan, haysiyet cellatlığı yapıyor: Bağırdıkça korkuttuğunu, hakaret ettikçe sindirdiğini sanıyor!


Gülen Cemaatinin ‘Altın Nesil’ hedefi:


Endişeliyiz, Kaygılıyız, Hatta Kırgın ve Öfkeliyiz, Ancak Çözümsüz ve Umutsuz Değiliz...


Ülkelerin ve Toplumların Uygarlığı Çocuklarına Yaptığı Yatırımla Anlaşılır.


Kardeşlik Kanla, Barış Sözle Olmaz...


Sayın Başbakan, ‘Marjinal’ değilim ama isyanlardayım


CHP Milletvekilleri Gezi’de Gökkuşağı çocuklarının yanında…


Çapulcu Halkın Okuduğu Şiir!


“İNSANLAR İHANETE TUTSAK” Diyerek Yeniden Merhaba…


Dost Okurlarımdan Kısa Bir Süre İzin İstiyorum.


Sadece İnsan Olmak!


Annemin de Başını Ezerler mi?

Takvim

Pt Sl Çr Pr Cm Ct Pz
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930
info@bursabagimsiz.info.tr

Bursa Bağımsız adlı, www.bursabagimsiz.info.tr adresinde yayınlanan işbu web sitesi içerisinde yayınlanan yazınsal ve görsel içeriğin her hakkı saklıdır.

Site içerisinde Güler Buğday dışında yazınsal ve görsel içeriği yayınlanan konuk yayıncıların eserlerinin her türlü hukuksal sorumluluğu konuk yayıncıya aittir. Güler Buğday işbu içerikten ötürü sorumlu tutulamaz.

Copyright © 2025 Bursa Bağımsız