GÜNEYDOĞU’DA çözümün, açıkçası Kürt sorununun çözümünü, “federasyona” bağlayanlar, şimdiden o bölgeden vergi alınmamasını öneriyorlar.
Öyle ya, “Yoksul insanlardan ne vergisi alacaksın; ne kazandılar, ne gelir elde ettiler ki?” diyorlar.
* * *
ÇOK güzel bir deyimdir:
“Bilenle bilmeyen bir olur mu?”
O, şimdi köşesinde oturup ahkâm kesenlerin günüdür; bilenin değil, bilmeyenin “bildiği sanılan” devirdir.
Köşelerinde oturup ahkâm kesenler, bilenlerin söylediklerinden hoşlanmazlar.
* * *
M. ATA AKSOY bunlardandır.
Bize bir mektup göndermiş, özetle yayımlıyoruz...
Oysa biz mektubun hemen tümünü noktasına, virgülüne dokunmadan yayımlamak isterdik.
Mektubun sonunda “Kim bu M. Ata Aksoy?” diyeceksiniz.
Hele mektubu bitirin de...
* * *
KONU oralardan vergi alınmaması değil mi?
“Fiili durum şudur, bu illerden zaten hemen hemen vergi alınmamaktadır.
Vergi dairelerinin verimliliğini araştırdım. Sonuç, beni hayret ve üzüntü içinde bıraktı! Bingöl vergi daireleri; kendi personelinin (çıplak) maaşı kadar bile vergi toplayamıyordu! Yani olaya sadece bu mantıkla bakacak olursanız, bu vergi dairelerini kapatmanız halinde devlet olarak kârlı çıkıyordunuz! Bilmiyorum, trajikomik dense uygun mudur?..
* * *
ÇOK açık olarak görülüyor ki, ortada tartışılmaya değer bir vergi yok. Maddi olarak baktığınızda, toplamasanız da olur! Hatta kârlısınız! Ama işin diğer yönü çok farklıdır. Bu bir egemenlik sorunudur. Devlet, bir bölgeden vergi toplamaktan vazgeçmişse, orada egemenliğinden de vazgeçmiş demektir! Bu hususu, pozitif ayrımcılık kategorisinde değerlendirmek bence yanlıştır.
* * *
BEN, ömrüm boyunca, “Doğu ve Güneydoğu’nun kalkınması” için kafa yormuş bir insanım. 12 Eylül’ün o çok zor günlerinde kendimi feda ederek, o insanları korudum ve kolladım. Sonunda da, bunun cezasını ve bedelini ağır bir şekilde ödedim. İsteyen araştırıp soruşturabilir. Bunu, şunun için yazdığımı tekrar belirtmeliyim: Yani ben Kürt düşmanı değilim, tam tersine, Kürt kardeşlerimi çok severim. Onların mert ve yiğit yönlerini çok takdir ederim.
* * *
YANİ, ben bu açıklamayı, Kürtleri sevmediğimden değil, tam tersine sevdiğim için yapıyorum. Türklerin ve Kürtlerin birlikte ve aynı Devlet çatısı altında daha mutlu olacaklarına samimi olarak inandığım için yazıyorum. Türklerle Kürtlerin ayrılması her ikisi için de çok kötü olur. Doğru olan, şu üzerinde yaşadığımız coğrafyanın hakkını vererek cennet gibi bir ülke yaratmak ve kardeşçe yaşamaktır. Bu niyetle yapılacak her çalışmayı takdirle, ama arka planında ayrılık içeren niyetleri de üzüntü ile karşılıyorum.”
* * *
DİYECEKSİNİZ Kİ:
“Kim bu?”
1980 Haziran’ından, 1983’e kadar Muş’un Bulanık Kaymakamı olan Ata Aksoy.
Herhalde tanıyanlarınız vardır...
Onun için yazdık ya:
“Bilenle bilmeyen bir olur mu?” diye...
* * *
DİPNOT: Sağ olsun okurlar hem düzeltirler, hem de hatırlatırlar.
Nuri Yazıcı diyor ki:
“Bugünkü yazınızda Süleyman Ateş Hoca’nın, Hz. Muhammed’in kızı ile evli Hz Ali’nin, Ebu Cehil’in kızı ile de evleneceği şayiasının çıkması üzerine, Peygamber’in “Benim kızım Ebu Cehil’in kızı ile aynı evde olamaz” dediğini yazmışsınız. Hoca o sözün devamında da şöyle dedi: “Ali, önce Fatma’yı boşasın.” Burayı atlamışsınız. Bence mesaj burada idi; evlenecek olan boşansın...”
* * *
ŞORT giydiği için otobüste taciz edilen, hatta yumruklanan Beşiktaşlı voleybolcu kızın haberlerini ve yazımızı okuyunca, Mehmet Gözgücü’nün aklına eski bir yazımız gelmiş...
Ankara’da buna benzer bir olay... Mini etekli bir kız otobüse binmiş, orta yaşlı bir adamın yanına oturmuş; gözler kızın bacaklarında. Yanındaki adam laf açmış:
“Kızım, niye böyle giyiniyorsunuz?”
Kızdan taş gibi cevap:
- Sana ne?
Adam, “Öyle mi?” demiş, pantolonunun kemerini gevşetip indirmeye başlayınca kız müdahale etmiş:
“Ne yapıyorsun?”
“Sana ne?”
|