Dünyanın En Kalabalık Hücresi
Sevgili,
Salı günü e-posta kutumda şöyle bir ileti buldum:
“Sevgili Ali Abi, Mustafa Balbay’a mektup göndermek istiyorum, kaldığı koğuşu vs. gibi mektup adresini internetten öğrenemiyorum. Bana yardımcı olur musunuz? Teşekkürler Orcun Kurtça”.
Kendisine gereken yanıtı hem e-posta ile gönderirken, hem de burada başka ilgilenen de olursa diye bir kez daha veriyorum:
“Mustafa Balbay, 1. No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi Silivri.”
Tabii bu adres Silivri tutuklularının hepsi için geçerli.
Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Doğu Perinçek, Soner Yalçın, Doğan Yurdakul, Nedim Şener, Ahmet Şık ve diğer arkadaşlar günde kaç mektup alıyorlar bilmiyorum.
Yalnızca tek başıma benim değil, birçok hukukçunun haksızlığa uğradığını düşündüğü bu gazeteci arkadaşlar başlarına geleni çekerlerken, artık kişisel olaylar olmaktan çıkıp birer simge haline geldiler.
Onlar, aynı zamanda bizim adımıza acı çekiyorlar.
Zaten verdikleri mücadele de hukuk ve demokrasi mücadelesi.
Türkiye gibi demokrasinin oturmadığı ülkelerde hapse düşmek her zaman, her yerde herkesin başına gelebilecek bir olay.
Bana hapse düşen Türk aydın ve demokratların konumu hep Cahit Sıtkı Tarancı’nın dizelerini çağrıştırır.
“Mahpusluk herkesin başında/ Kimbilir nerede nasıl kaç yaşında?”
***
Bu yüzdendir ki, Sevgili Balbay’ın üç yıla doğru seyreden tutukluluk yoluyla yargısız infazını da doğrusu ya soğukkanlılıkla karşılamam gerekir.
Ama yapamıyorum.
Çünkü Balbay (burada Balbay bir simge; onu anarken öbürlerini de kastediyorum) yalnız yargısız infaz ile hapiste tutulmuyor, aynı zamanda da küçücük bir hücrede yalnızlık cezası çekmeye mahkûm edilmiş bulunuyor.
Hapis yatanlar bilirler, çeşitli suçlardan içeri düşmüş kader yoldaşlarında bile kişioğlu insan sıcağını bulur.
Hele biz 12 Eylül’de Barış Derneği davasında bunun en güzel, en canlı örneklerini yaşadık, bizim gruptan olan ve olmayan arkadaşlarla.
İnsan sonunda tek başına da ölse, yalnız yaşayan bir yaratık değil.
İnsan insanın kurdu değil yalnızca, insan insanın çaresi, derdinin dermanı aynı zamanda.
Yalnızlık, yalnızca Tanrı’ya mahsus. Yalnızlıkla başa çıkmak insanın çapını aşar, Tanrısal bir güç gerektirir.
Kimsenin de, hiçbir insandan Tanrısal bir güç veya performans beklemeye hakkı yoktur.
Onun için insan haklarına saygılı hiçbir toplumda insanlar yalnızlığa mahkûm edilerek cezalandırılmazlar, cezalandırılamazlar, bu ceza insanlık dışıdır. Hele hele tutuklular için böyle bir uygulama asla söz konusu olamaz, olmamalı.
***
Ama Mustafa Balbay, 891 gündür süren tutukluluk yargısız infazının yanı sıra, 168 gündür de, bir hücrede yalnızlığa mahkûm edilmiş durumda.
Zaman zaman, yok zaman zaman da değil sıkça Balbay’ı yapayalnız hücresinde düşünüyor, daralıyorum.
O zaman aklıma, Orcun Kurtça gibiler geliyor. Türkiye’nin dört bir yanında, binlerce, milyonlarca insan Balbay’ın aynı zamanda kendileri için yattığını bilmekte, yılmak bilmeyen demokrasi mücadelesine destek olmakta; şu anda Balbay Türkiye’nin en çok okunan yazarları arasında yer alıyor.
O zaman Balbay’ın hiç de yalnız olmadığını, yalnız kalacak zamana bile sahip bulunmadığını anlıyorum.
Balbay’ın Silivri’deki küçücük hücresi diğer arkadaşlarınınki gibi, yeryüzünün en kalabalık tecrit hücresi, Mustafa da dünyanın en meşgul adamı.
Bu kadar kalabalık arasında, yalnızlığa zaman yok, bu kadar meşgale içinde üzüntüye mutsuzluğa sıra gelmiyor.
Evet bunlar gerçek.
Ama bu gerçeği algıyabilmek, o kitlelerle birlikte yaşamının o her dakika çaba isteyen mücadeleyi tavsatmadan sürdürmek için, manda gibi yürek, çelik gibi irade gerek.
Onun için dünyanın en kalabalık tecrit hücresinde yaşayan Mustafa’ya “dayan!” diyorum.
Evet, Mustafa dostum dayan! Dayan Mustafa! Dayanın diğer Mustafa’lar! Dayanın Tuncay’lar, Nedim’ler, Ahmet’ler, Soner’ler!.. Dayanın hepimiz adına!
|