İletilerinizi bekliyorum...

gulerbugday113@gmail.com

Facebook

    (Güler Buğday)

Twitter

    twitter.com/gulerbugday

 

CHP, NEDEN İKTİDAR VE UMUT OLAMIYOR, 7 HAZİRAN VE 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARI

25 Kasım 2015 Çarşamba, 16:29

Cumhuriyeti kuran parti, artık laik cumhuriyeti yıkanlara, tek adam diktasını dayatanlara ve korku imparatorluğu yaratanlara engel olamıyor!

Bursa Bamsz | letiim | zgemiim | Kitaplarm | Hakkmda Yazlanlar | Animasyonlu iirler

Ana Menü

» Ana Sayfa

» Haberler

» Yazılarım

» Yazarlar

» İletişim

» Künye

» Bize Yazın

» Bağlantılar

ATATÜRK Diyor Ki;

Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz.

HABER

Dersimli Hanım’ın katliam hikayesi: Hâlâ rüyalarıma girer genç ölülerin uçuşan saçları

Dersimli Hanım’ın katliam hikayesi: Hâlâ rüyalarıma girer genç ölülerin uçuşan saçları

05 Aralık 2011 Pazartesi, 05:47

Köye dönerken, yol kenarları üst üste ölülerle doluydu. Rüzgar vurdukça, saçları uçuşuyor... Atın arkasında bayılmışım. Ne güzel, genç insanlar... Hepsi ölmüş! Hâlâ rüyalarıma girer bu yoldaki genç ölüler, uçuşan saçlar... ”

82 yaşında Hanım Erdoğan... 8 yaşındayken tanık olmuş koskoca insanların bile katlanamayacağı katliam sahnelerine... Gözünün önünde bağıra bağıra ölmüş akranları. Ağa kızıymış, babası dört köyün efendisi. Ama para da kurtaramamış onları insanlık dışı kırımdan... Babası Süleyman Arslan’ı ve ailesinden 27 kişiyi kurban vermiş 1937-1938 arasında... Dersimli Hanım, onun için milat olan korkunç katliamın öncesini, sırasını ve sonrasını anlattı. Kayıp giden hayatları, sönen ocakları, sürgünde geçen zor yılları... Hanım Erdoğan’ın tanıklığı, bugünkü Dersim tartışmalara ışık tutacak nitelikte...

Öncesi...

Cennet gibi bir yerdi Dersim

“Babam Süleyman Arslan, dört köyün ağası. Kendisine ağa denmesinden hoşlanmayan, ağalık yapmamış bir ağa. Çok yakışıklı dünya güzeli bir adamdı. Şimdi bakıyorum hiç kimseyi babama benzetemiyorum. Doyamadım ya babama. Çok güzel bir adamdı. Boylu poslu. Vicdanı, merhameti yerinde bir adamdı... Dersim cennet gibi bir yerdi. Hayat vardı. İnsanlar cıvıl cıvıldı. Ben ve ağabeyim Elazığ’da enstitüde okurduk. Şilt Köyü’nde (bugün Akkabak) büyük bir konağımız vardı. Kazanlar kaynar, ziyafetler verilir, misafirler ağırlanırdı. Köye memurlar gelirdi, çok iyi ağırlardık. Cumhuriyet bizim için güzel giyinmek ve Elazığ’da fink atmak demekti, çocuktuk daha. Askere karşı değildik, ama biz jandarma görünce korkardık. Hatta bazı zapt edilemeyen gençlere büyükler ‘Artık askere gitsin, gelince kâmil olur’ derlerdi. Askere karşı değildik, gençlerimizi gönderirdik. Vergimizi de toplarlardı. Evimize paşalar, komutanlar konuk olur, yer içerlerdi. Uçsuz bucaksız topraklarımız vardı. Babam Şadilli aşiretinin lideriydi, dört köyün ağası. Dersim o zaman başkaydı...”

SIRASI...

Yollara üst üste ceset yığıldı

“1937’de kırım olduğunda 8 yaşındaydım. Bugün 82 oldum. Bizim köyün ortasından yol geçiyor, biz de konağın balkonundan yola bakıyoruz babamla. Perişan haldeki insanlar yayan yürüyerek, telaşlı bir şekilde Mazgirt’e doğru gidiyorlardı. Kadınlar ve çocuklar ağlıyordu. Babamın amcası ‘Süleyman sen de git’ diyor, babam karşı çıkıyor ‘Ben neden kaçayım, suçum yok ki kaçayım’ diyor. Mazgirt Kaymakamı, babamı kırımdan biraz önce silahını vermedi diye hapse sokmuş, kısa süre kalmış. Babam ‘Bir tane silahım var, onu da verdim. Kimseye kötülük yapmadım. Yapmam da’ demiş. Ama bir süre sonra köyün etrafını askerler sardı. Askerlerin başında bir paşa. Paşa köye girdi, babam paşayı çok güzel karşıladı. Hemen konağın bahçesine oturacak yerler hazırlandı, babam adamlarına üç tane davar kesin talimatı verdi, o sırada paşa ‘Ne telaştasınız?’ dedi. Babam, ‘Paşam askere yemek yaptıracağım, ondandır bu telaş’ dedi. Paşa hiddetle ‘Hayır askere yemek verilmeyecek’ dedi. Ağabeyim ve ben etrafta dönüp duruyoruz, paşa bize döndü, ‘Okuyun, baba bugün var yarın yok. Siz hayatınızı kurtarmaya çalışın’ dedi. Anlam veremedik. Rifat ağabeyim ‘Babam bizim başımızda’ dedi. Komutan babama döndü ‘Hazır mısın Süleyman ağa, gel ifaden var’ deyince, babam hazır olmadığını, yarın geleceğini söyledi. Paşa gitti. Babam üzgündü, bahçede sıcak su hazırlattı, banyosunu yaptı. Bizimle bile konuşmadı. Sabah oldu. Temmuz ayıydı. Salatalıklar çıkmış, tarlada mercimek sürüldüğü zamandı.

Babam yanındaki adamlarına atımı hazırlayın dedi, at hazırlandı. Çok güzel bir atı vardı. Atıyla köyden geçerken herkes sokağa çıkardı. O kadar durgundu ki kimseyle konuşmadı o sabah, kahvaltısını da yapmadı. Atına bindi. Halam eline biraz ekmek verdi, biz Alevilerin bir deyişi vardır, ‘Lokma seninle beraber olsun’ diye. Halam onu dedi. Ve babam gitti. Babam giderken ağabeyim de peşimden koştu. O da gitti Mazgirt’e, yanımızda çalışan Mehmet de katıldı onlara. Üç gün geçti. Ses yok. 3 gün sonra ağabeyim ve babamın atını bırakıyorlar. O at kendini yere atıp başını yere vuruyormuş, dönüp dönüp vuruyormuş. Ağabeyim ağlıyor, o at ağlıyormuş. 3 saatlik yolu 8 saatte almışlar. Köye gelince herkes anladı. Köylüler Süleyman ağa öldürüldü, at tek geldi diye ağlamaya başladı. Babamın öldürüldüğünü böyle anladık.

Amcamlar Mazgirt’e babamın cenazesini getirmeye gitti, beni de götürdüler yanlarında. Kaymakama çıktık. Kaymakam ‘Çocuğu neden getirdin’ deyince, ‘Babamı getir benim’ diye kaymakama bağırmışım. Ağla, ağla, ağla... Bir dükkana gittik, patiska ve çivi aldık. Kefen içinmiş. Ama bulamadık cesedi. O kadar çok ceset var ki, bulamadık. Mezarı yok şimdi babamın. 75 yıl oldu öldürüleli. Ziyaret edeceğimiz bir mezarı bile yok. Köye rahat dönelim diye kaymakam bize bir yol izni yazdı. Her yer asker dolu. Yaralılar geliyor. Yol kenarları üst üste ölülerle dolu. Rüzgar vurdukça, ölülerin saçları uçuşuyor. Atın arkasında bayılışım. Ne güzel genç insanlar... Hepsi ölmüş. Yüzlerinde acı okunuyor. Bir köye geldik. Bizim köylerden biri. Ağlamaktan kendimde değilim. Hâlâ rüyalarıma girer bu yoldaki genç ölüler, uçuşan saçlar...

SONRASI...

Ağa kızı sürgünde bile ağa kızı!..

“Sonra bizi sürgüne hazırladılar. Üvey annem, ağabeyim ve kız kardeşim önce Elazığ’a getirildik. Koca bir alanı tel örgüyle çevirmişler. Derme çatma çadırlar var. İçinde de erkek berberlerini salmışlar. Kadınlar ağlıyor, berberler hem marş söylüyor, kadınların saçını kazıyor. O güzelim kadınların, yeni gelinlerin, herkesin... Bunlar unutulmuyor, ben bu kötü anıları yaşadım. Analığım berbere rüşvet verdi, gümüş bir tas. Sırf saçı kesilmesin diye. Bizi herkes tanıyordu. Elazığ’dan tanıyanlar gelirdi, yemek getirirdi. Yediğimizi yer, kalanı dağıtırdık. Ağa kızıyız ya. Onlar zamanında bize gelmişler yedirip içirmişiz, şimdi onlar bize gelirdi. Toplama kampına. Bizi 15 gün orada tuttular, sonra hamama soktular. Kadınlar korkuyor hamamdan. Kara trene bindirecekler, sürgüne gönderecekler. Kara vagona bindik, 5 aile üst üste. 12 gün sürdü yol. Tunceli’den emekli öğretmen Mehmet Adaç o vagonda doğdu. Erkek fazla yoktu. Birkaç erkek, vagonun zeminine delik açmaya çalışıyordu, tuvalet olarak kullanmak için. O trenin kapısı 12 gün açılmadı. Sonunda Uşak’a vardık. 1938 yılının güzü.

Bir hafta hayvanların da kaldığı bir handa kaldık. Kuru ekmek ve zeytin verdiler, yedik. Sonra bizi köylere dağıttılar. Bir dağ köyüne gittik, analığım iki ağabeyim ve küçük kız kardeşim. Ben 8 yaşındayım. O kadar zavallıydı ki o köy. Hiçbir şey yoktu. Adı Yenice. İki gece kaldık. Muhtar ‘Göçmenler geldi, fakirler geldi, ekmek verin’ diye bağırıyor köylüye, kız kardeşim de ağlıyor ‘Biz fakir değiliz, göçmen değiliz, o ekmeği ben yemem’ diye. Şımarık kız! Ağa kızı işte... Sürgünde de ağa kızı! Ağabeyimle muhtara gittim, ‘Biz okuyoruz, bizi okul olan bir köye gönder’ dedik, bizi Oturak köyüne gönderdi. Orada okul vardı ve kaldık. Sonra Banaz’a yerleştik. Uşak’ta 10 yıl kaldık. Burada evlendim. 14 yaşındaydım. Evlilik nedir bilmiyordum. Kendimi öldürmek istedim. Eşim de Dersim göçmeni. Ağabeyimle Uşak’ta okuduk... Banaz’da çok iyi komşularımız vardı. Hep bize yardım ettiler. Bir gün duyduk ki bizim ceza bitmiş, memlekete dönebileceğimizin affı çıkmış. Herkes nasıl sevindi. Memlekete döndük, dönerken Uşak’ta devletin verdiği öküzü ve araziyi devlet elimizden aldı. 10 yıl sonra, 1948’de Dersim’e döndüm. Konağımıza gittim. Evde bir şey kalmamış. Bir gümüş sini vardı salonda, iki erkek taşırdı. Talan olmuş her şey. Sürgünlerin malını toplayan eskiciler geziyordu, üç otuz paraya almışlar her şeyi. Konağımız görkemliydi. Ama kırımdan sonra eski hali kalmamış. 25 yıl kaldık köyde.”

BUGÜN...

Ne halden ne hale düştük, ne için?..

“Sürgün edilenlerin malları verilmeli. Koca köyler gitti. Her şey gitti. Hiçbir şey kalmadı. Ne burada, ne de sürgüne gönderildiğimiz Uşak’ta. Orada da bize tarla verilmişti. Şimdi bir şey yok. Kirada oturuyorum, kocamdan kalan emekli maaşıyla geçiniyorum. Başbakan oy almak için mi, bir daha cumhurbaşkanı olmak için mi bizden özür diledi? O maldan olduk, buradaki mallardan da olduk. Özür böyle mi dilenir? Bizden devlet haklarımızı vererek özür diler. Ancak öyle kabul edilir. Ne halden ne hale düştük. Ne için? Bilmiyoruz. Eşim de ağa oğlu, herkese dağıttı. Eldekini de verdi. Böyle görmüşüz. İyi günde yaptığımız yardımlar kötü günde bize döndü, hep korunduk. Biz kendimizi cumhuriyet vatandaşı gördük, çeşitli iftiralar ediyorlar çok ayıp! Allah onlara versin o iftiraları. Kırımdan önce ne Türklük, ne Kürtlük vardı Dersim’de. Benim babam öldürüldü. Ailemden 27 kişi öldürüldü. Amcalarım yengelerim çoluk çocuk demeden öldürüldü. Ben Aleviyim, cumhuriyet vatandaşıyım, Şadilli aşiretinin mensubuyum. Şimdi bize ‘askerliğe karşıydılar, askere adam vermezlerdi, vergi ödemezlerdi’ diyorlar.

Amcamlar seferberlikte öldü. Efendi amcam Sarıkamış’ta kalmış, Hıdır amcam da Çanakkale’de. Biz bu ülke kurulurken şehitler vermişiz. Asker ocağına evlatlarımızı göndermişiz. ‘Dersim kararını Atatürk verdi’ diyerek sorumluyu o gibi göstermek istiyorlar. Atatürk kurucudur. Onun bize zararı yok diye biliyorum, eşim de öyle dedi, ikna oldum. Zaten kıyım zamanı o da ölüm sırasındaydı. Biz Aleviler severiz Atatürk’ü. Benim evimde Dersim mebusu Diyap Ağa ile olan fotoğrafı vardır. Ben hep CHP’ye oy verdim. CHP bu kıyımda suçlanıyor, İnönü bile suçlanıyor. Ben Fevzi Çakmak’ı sevmem, kıyıma imzayı atanlar suçludur, herkes suçlu değil bu kırımda. Alevi’yi sevmeyen insanların suçu. Bunu biz sonra gördük, 12 Eylül’e Çorum ve Maraş’ta, sonra Sivas’ta.

Biz devlete ve cumhuriyete itiraz ve isyan etmiyorduk, etmedik. Sürgünde ‘Allah belasını versin bu devletin keşke evimizde olsaydık, burada açız’ diye kızmışımdır. Ama orası sürgün. Halkına kırım olmuş, sen de dersin? Bizi PKK’ya da benzeten siyasiler var. Bugün PKK devlete vuruyor, biz devleti vurmadık. Ne duydum ne gördüm. Biz bu benzetmeleri, bu sözleri hak etmedik. Biz bu yorumlara lâyık değiliz. Her yerde olduğu gibi Dersim’de de namus için asker öldürülmüştür. Kadınlara kötülük yapan askerler cezalandırılmıştır ama bu bir isyan değildir.”

Devlet vurmuş bir de sen vurma!

“1948’de Dersim’e döndük. Eşimin köyüne gitmek istemedim. Bana vurdu. Ona ‘Seni ayıplıyorum, devletin dövdüğü yetmiyor mu utanmaz herif’ diye çıkıştım. Bir daha bana fiske bile vurmadı.”

Bağırta bağırta öldürmüşler babamı

“Babam Dersim’de ileri gelen biriydi. İlk postada öldürülenlerden. Süngüyle öldürülmüş. 46 süngü darbesi. Bağıra bağıra ölmüş. ‘Müslüman mısınız, bir silah sıkın başıma, can vereyim gitsin’ diye bağırıyormuş. Babamı acı çektire çektire öldürmüşler.”

Çoluk çocuk kurşuna dizdiler dayımları

“Dayımları, teyzemleri çoluk çocuk makineli tüfeklerle kurşuna dizmişler. O sırada yer gök kararmış. Yer gök ağlamış, kar yağmış, yağmur yağmış... Herkesi üst üste yığmışlar, sonra yakmışlar. 12 imamı da böyle kırdılar. Biz Dersim kırımını buna benzetiriz...”

Kaynak : Burak KARA /VATAN

Yazarlar

AKP ‘darbeyi’ kapatacak

25 Ekim 2016 Salı, 12:14


AKP ‘suç ortağı' arıyor

Mustafa Ünal /ZAMAN

12 Haziran 2015 Cuma, 09:28


Koalisyona ‘derin devlet’ dokunması!

İhsan ÇARALAN /Evrensel

12 Haziran 2015 Cuma, 09:21


Cumhurbaşkanı azınlık hükümetini engelleyemez

Erhan BAŞYURT/BUGÜN

12 Haziran 2015 Cuma, 09:16


Ya Koalisyon ya Başkanlık...

Eren Erdem/YURT

12 Haziran 2015 Cuma, 08:58


Kırılma noktası!

Güngör Mengi/VATAN

12 Haziran 2015 Cuma, 08:45


AK Parti’yi Kürtler neden terk etti?

İbrahim Kiras/VATAN

12 Haziran 2015 Cuma, 08:42


Ali İsmail…

Bekir Coşkun - Sözcü

23 Ocak 2015 Cuma, 09:34


Bu memleketi çiftliğiniz mi sandınız?

Mehmet Kamış/ZAMAN

14 Ocak 2015 Çarşamba, 09:39


Charlie’ye saldırı Bursa’da protesto edildi

Can Ertan /HABER

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:57


Kobane'den Paris'e emperyalizm ve laiklik

Özgür Şen

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:17


AKP’nin IŞİD çıkmazı

Hüseyin ALİ/Özgür Gündem

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:10


Siyasi etik yasası çıkarılmalı

Serpil Çevikcan/Milliyet

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:37


MİT’in sicili

Gültekin AVCI/BUGÜN

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:17


İslamofobi ve provokasyon

İhsan ÇARALAN /Evrensel

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:11


Seçimi böyle kazandık: “VİCDANEN RAHATSIZIM”

Hüseyin Özay/Taraf

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:32


AKP’nin erkek aklı özgür kadından korkuyor

Zilar STÊRK/Özgür Gündem

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:25


Barışı, ancak özgürlükler besler

Hüda KAYA/Özgür Gündem

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:14


Bilim siyasetin elini öptüğünde...

Cüneyt Ülsever/YURT

11 Ocak 2015 Pazar, 10:19


Sabri Uzun da “cadı avı”na katıldı

Nazlı Ilıcak /BUGÜN

11 Ocak 2015 Pazar, 10:18

Son 20 Yazım

CHP, NEDEN İKTİDAR VE UMUT OLAMIYOR, 7 HAZİRAN VE 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARI


AHMET İSVAN, CUMHURİYET ÇINARI VE EFSANE BAŞKAN


GERÇEK VE NAMUSLU SOLCULAR GÖREV YİNE SİZE DÜŞTÜ.


ÇARŞAFI ÇIKARDI, PEÇEYİ ATTI VE GÖZLERİNİ YUMDU!..


12 Eylül Faşizmi unutuldu mu?


Yıllar önce Yasin El Kadı'yı yazmış ve uyarmıştım:KEFİL OLANA KEFİL MİSİNİZ ?


Yıllar önce yazmışım \\\\\'ÇANKAYA SIRAT KÖPRÜSÜ!\\\\\'


Tüm Dostlara Teşekkür…


Erdoğan, haysiyet cellatlığı yapıyor: Bağırdıkça korkuttuğunu, hakaret ettikçe sindirdiğini sanıyor!


Gülen Cemaatinin ‘Altın Nesil’ hedefi:


Endişeliyiz, Kaygılıyız, Hatta Kırgın ve Öfkeliyiz, Ancak Çözümsüz ve Umutsuz Değiliz...


Ülkelerin ve Toplumların Uygarlığı Çocuklarına Yaptığı Yatırımla Anlaşılır.


Kardeşlik Kanla, Barış Sözle Olmaz...


Sayın Başbakan, ‘Marjinal’ değilim ama isyanlardayım


CHP Milletvekilleri Gezi’de Gökkuşağı çocuklarının yanında…


Çapulcu Halkın Okuduğu Şiir!


“İNSANLAR İHANETE TUTSAK” Diyerek Yeniden Merhaba…


Dost Okurlarımdan Kısa Bir Süre İzin İstiyorum.


Sadece İnsan Olmak!


Annemin de Başını Ezerler mi?

Takvim

Pt Sl Çr Pr Cm Ct Pz
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930
info@bursabagimsiz.info.tr

Bursa Bağımsız adlı, www.bursabagimsiz.info.tr adresinde yayınlanan işbu web sitesi içerisinde yayınlanan yazınsal ve görsel içeriğin her hakkı saklıdır.

Site içerisinde Güler Buğday dışında yazınsal ve görsel içeriği yayınlanan konuk yayıncıların eserlerinin her türlü hukuksal sorumluluğu konuk yayıncıya aittir. Güler Buğday işbu içerikten ötürü sorumlu tutulamaz.

Copyright © 2025 Bursa Bağımsız