Geçenlerde Emin Karaca’nın “Unutulmuş Sosyalist Esat Adil Müstecaplıoğlu” kitabında bir şey arıyorduk. Aradığımız 1946’da “sözde demokrasi”ye geçerken kurulan solcu partilerdi. İki parti kurulmuştu, biri Türkiye Sosyalist Partisi, ikincisi de “Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi.”
Bu partilerden hangisi Esat Adil’in, hangisi Şefik Hüsnü’nün yönetimindeydi? Her iki parti de, TKP’nin temsilcisi görünüyorlardı ama TKP gizliydi, yeraltındaydı...
Türkiye Sosyalist Partisi’nin başında Esat Adil vardı, diğerinin başında da Şefik Hüsnü, hatta kuruluş aşamasında aralarında bir protokol daha imzalanmış, lakin daha sonra ikinci parti kurulmuştu.
* * *
Esat Adil Müstecaplıoğlu, yüksek bir adliye bürokratıydı, Adalet Bakanlığı müfettişliği yapmış, İmralı cezaevinin kuruluşunda bulunmuştu... Parti kapatıldıktan sonra avukatlığa başlamıştı.
* * *
Zihni T. Anadol, 1951’de, birkaç arkadaşıyla “İstanbul Umum İnşaat İşçileri Sendikası”nı kurar, ve birkaç gün sonra da tutuklanırlar. Eğer yanılmıyorsak, Zihni Anadol, son seçiminde CHP’den tasfiye edilen(!) Kemal Anadol’un babasıdır, listelerde nev-zuhur CHP’lilere yer bulmak kolay mı?
* * *
Duruşmalar bir türlü başlamaz...
Zihni Anadol, sonunda hiç tanımadığı Esat Adil’e haber yollar avukatları olsun diye, ama verecek parası yoktur. Esat Adil için de paranın lafı yoktur, “Uydurma, kof bir dava!” der, “ilk duruşmada sizi tahliye ettiririm.”
* * *
Dediğini tutar, bir hafta sonra duruşmaya götürürler.
Zihni Anadol, mahkemenin başkanını şöyle anlatır:
“Yaşlı, ağır başlı, gereğinden fazla titiz görünüyordu.”
Esat Adil, sendika kurmanın suç olmadığını, demokrasinin gereği olduğunu anlatarak savunmaya başlar ve der ki:
“Gizli komünist partisi kurmakla suçlanmaktadırlar, on beş yıla kadar ceza istenmektedir.”
Bu cezanın gerekçesi nedir?
Gerekçe çok kuvvetlidir:
“Kendileri inşaatçı olduklarından, inşaat demirlerinden tüfek yapmak, tabanca yapmak, kasatura yapmak, mermi yapmak ve bu araçlarla hükümeti devirmek... Gerekçe budur!”
* * *
Esat Adil’e göre asıl gerekçe, iktidarın Amerika’dan yardım alabilmesidir, diğer bir memlekette komünizm tehlikesi yoksa, o memlekete Amerikan yardımı da yoktur!
Avukat, bu insanların dokuz aydır tutuklu olduklarını, çoluk çocuklarının çok zor durumda olduklarını belirterek tümünün beraatini ister.
Mahkeme kısa bir aradan sonra bütün sanıkları tahliye eder.
* * *
Esat Adil Müstecaplıoğlu, savunmasında “Bu insanların dokuz aydan beri tutuklu olduklarını tekrarlar!”
Dokuz ay kaç gün eder?
30 çarpı 9, eder 270 gün...
Ya şimdi?
Silivri’de Mustafa Balbay 888 günden beri tutuklu, buna ne buyrulur?
Dedik ya nereden nereyeeeee...
Emin Karaca’nın araştırmasına niçin baktık, ne bulduk!
Kim bilir ileride Silivri’yi yaşayanlar, okuyanlar, neler bulacaklar.
|