Suriye’den bana ne... Benim çocuklarım Güneydoğu’da ölüyor!

12 Ağustos 2011 Cuma, 05:54

Mustafa Mutlu/Vatan

Çok değil; daha iki yıl önce “ortak bakanlar kurulu” toplantısı yapıyorduk...

Her iki tarafın liderlerinin kameraların karşısına geçip ve asker arkadaşı gibi sarılıp verdikleri, “Kardeşten de öteyiz” demeçlerini izliyorduk...

Ticarette sınırları kaldırıyor, birbirimize acayip vergi indirimleri sunuyorduk...

Liderler, birbirine cömertçe hediyeler veriyordu...

Neredeyse bayraklarımızı teke indirmediğimiz kalmıştı; o derece yakındık...


***


Şimdi olup bitenleri görüyorsunuz:

Bizim Dışişleri Bakanı, ABD Dışişleri Bakanı’nın dolduruşuna gelip Suriye’ye gidiyor ve “Sizin topraklarınızda çıkan olaylar Türkiye’nin iç meselesidir. Türkiye’yi de ilgilendirir. Size iki hafta süre: Bir an önce sivillere yönelik saldırıları durdurun” diye rest çekiyor...

Haklı olarak soruyoruz; “Madem Suriye’deki sivillere yönelik saldırılar bizim iç sorunumuz, o zaman neden bu iç soruna Dışişleri Bakanı bakıyor” diye...

Yanıt veren olmuyor!


***


Dünkü Times Gazetesi’nin başyazısında, Türkiye’nin ‘ölüm makinesi’ni durdurması için Esad rejimine iki hafta mühlet verdiği ve eğer gereken adımlar atılmazsa alternatifin ‘Türk ordusunun, Türkiye’nin çıkarlarını korumak için Suriye’ye bir askeri harekât yapacağı’ yazıldı.

Daha önce milyonlarca örneğini gördük; yabancılar, bizim ne yapacağımızı bizden iyi bilir!

Bu yüzden, Times’taki bu yazıyı sakın yabana atmayın!

Yine de benim anlamadığım çok basit bir şey var:

Suriye topraklarına girerek, hangi ulusal çıkarlarımızı koruyacağız?


***


ABD’nin, İngiltere’nin, Fransa’nın ve diğer emperyalist güçlerin derdi belli:

Antidemokratik uygulamaları gerekçe göstererek, Orta Doğu halklarını isyana teşvik etmek ve bu ülkelerin yönetimlerini devirmek...

Meşhur Büyük Orta Doğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirmek!

Gerekçe aynı:

Bu ülkeler hem zengin, hem de gözü kara... Yani Batı için ciddi bir tehdit...

Gidip doğrudan kendileri müdahale edecekler ama... Irak’ta, Afganistan’da ve şimdilerde Libya’da uğradıkları hezimet ortada...

O yüzden bu kez bizi piyon olarak kullanmak niyetindeler...

Hem, “BOP’un Eşbaşkanı” değil miyiz?


***


Orta Doğu söz konusu olduğunda, bizimkileri buna ikna etmek zor olmuyor... Çünkü hepsi hâlâ ”Osmanlı düşleri” görüyor...

Biliyorsunuz; en büyük Osmanlıcı da Dışişleri Bakanımız...

Suriye’deki iç çatışmaları “Türkiye’nin iç sorunu” olarak görmesinin nedeni bu...

Türkiye’nin en büyük “iç sorunu” ne?

Elbette 35 yıldır kan kusturan PKK... Eşkıya, daha önceki gece Diyarbakır’da yol kesip, kimlik kontrolü yaptı!

Peki; biz ne yapıyoruz?

PKK’yla savaşı, hayatında dağ görmemiş acemi polislere bırakarak, askerimizi Suriye’ye sürmeye kalkışıyoruz!


***


Dün haber geldi:

Suriye tüm bu olup bitenleri ciddiye almış ve Türk sınırına yığınak yapmaya başlamış...

Bütün savaşlar aptalca nedenlerden çıkar ama...

Eğer iki yıl öncesinin “dost ve müttefik Suriye Ordusu”yla savaşa girersek...

Bu, kuşkusuz bizim bugüne kadar yaptığımız “en aptalca” savaş olur!


***


KADER GÜNÜ!

Silivri’de bugün karar günü... Mahkeme, CHP’den milletvekili seçilen Mustafa Balbay ile Mehmet Haberal’ın tahliye taleplerini karara bağlayacak...

Bugünkü celseyi, yine 50’ye yakın CHP‘li milletvekili izleyecek...

Çoğuyla konuştum; AKP’yle yapılan anlaşmanın sonuç vereceğine inanan yok gibi...

“Peki; Balbay ile Haberal yine tahliye edilmezse, milletvekili yemini etmek için imzaladığınız o anlaşma ne olacak?” diye sorduğumda ise somut yanıt verebilen yok...

Kısacası bugün tutuklu iki sanık için değil, CHP yönetimi için de kader günü...

Sonucu merakla bekliyoruz!


***


GÜNÜN SORUSU

BDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasının tartışmaya açılmasını istemiş... Sorum kendisine:

Neden? Yasalar mı değişti?


***


İstediğin kadar temizle!

Almanya’daki Deniz Feneri e.V. davasının Türkiye soruşturmasında geçen ay tutuklanan Kanal 7 yöneticisi İsmail Karahan’ın operasyon öncesi konuşmaları teknik takibe takılmış...

İddialara göre Karahan, Beyaz Holding çalışanı Ayşegül Sezgin’i arayarak delil olabilecek belgeler ile ilgili “Temizlediniz mi” demiş... O da “Zahid (Akman) amca geldi, bir şeyler karaladı, onlar kalmış olabilir” diye yanıt vermiş...

Ah Zahid Amca; ah!

Bak adamlar tam temizlemişti, ne diye gidip kirletirsin ki?


***


Suyun bile çıkaramadığı kirler vardır...

Örneğin bazı lekeleri çıkarmak “tiner” gerekir...

Ama saf insanların parasını yoksullara dağıtacağım diye toplayanların alınlarına çalınan lekeyi hiçbir şey temizleyemez...