Bu seçim sonuçları en çok ana muhalefet CHP için sorunlu oldu ve daha da olacak. Çünkü neyin ve nasıl ana muhalifi olacağını, başta Genel Başkan, eski - yeni partide kendini etkili, yetkili sayan hiç kimse henüz çözümleyebilmiş değil.
Kılıçdaroğlu 2010 mayısında hazırlıksız da olsa, Genel Başkan olduğunda önünde muhalefet edeceği önemli bir gündem buldu. Anayasa referandum kampanyasında, başarılı bir çalışma yürüttü. Arkasından genel seçim kampanyası başladı. CHP diğer partilerden önce başlattığı seçim yarışını her hafta hızını ve sesini yükselterek 11 Haziran akşamına kadar sürdürdü.
Genel beklenti, CHP’nin yüzde 30 altı-üstü gibi bir sonuç alacağıydı. Olmadı. Daha seçim akşamı söyledikleri, Genel Başkan'ın, “bundan sonra ne yapacağı” kaygısına girdiğini gösteriyordu. Eskilerin hiç vakit geçirmeden olağanüstü kurultay çıkışı ise, sonuçları doğru okumasını ve ona göre politika oluşturmasını engelledi. Hiç gereği yokken, gözler parti içine döndü.
Derken, “yemin olayına”, gündemi değiştirip, dışa karşı ilgi çekecek bir fırsat olarak sarıldılar. Telaşla ve öğrendiğime göre Genel Başkan'ın içine sinmeden alınmış bir karar oldu. Neyse ki, içinden çıkılmaz bir yanlışa girmeden dönüldü. Meclis tatili de, Genel Başkan ve anlayabilen yardımcılarına, olanları doğru anlama zamanını verdi.
Ben seçim akşamından beri her zamanki işgüzarlığımla, “şimdi ne yapılmalı” diye kendimce düşünmeye başladım. İlk gördüğüm, daha eskiyi bir yana bırakırsak, 12 Eylül darbesi sonrası ilk seçim olan 1983’ten bu yana “ana muhalefet hiçbir seçimde 12 Haziran 2011 sonrası durumla karşılaşmadı” gerçeğiydi. İktidardaki parti, hem de 3. seçiminde geçerli oyun yarısını almış yani başbakan bu sonucu, on yıldır sürdürdüğü ekonomik, sosyal ve siyasal politikasına halkın “yola devam” dediği yorumunu yapmıştır.
Demokratik her ülkede CHP’nin konumundaki bir parti, programında ve seçim bildirgesinde yer alan, ekonomik, sosyal ve siyasal amaç ve hedefleri temelinde, iktidarı eleştirir ve öneri getirir. Şimdi bakalım: Haftalardır cari açık üzerinden süren bir kriz tartışması var. Başbakan “bu bizim güçlü kamu maliyemiz ve finans yapımız için 2008 krizindeki kadar bile önemli değil, teğet bile geçmeyecek” dedi. Diyelim, meclis açıldı ve 2012 bütçesi gündeme geldi. Bilimsel ve teknik içerik olarak CHP sözcüleri ne denli tutarlı ve geçerli eleştiri getirseler de, sokaktaki sade vatandaşın ilgisini çekmez. Akıllı ve aydın medyamızda da, iki gün iki yazı çıkar ve biter. Dış politikamızda iki çetrefil konu var. Kıbrıs ve İsrail’le ilişkiler. CHP hangi yeni savı ileri sürerse sürsün (ki muhalefet bu konularda gizli dosyalardaki gerçeği hiçbir zaman öğrenemeyeceği için), kamuoyunda yine ciddi yankı bulmaz. Bir önemli konu da, Kürt Sorunu, iç güvenlik, demokratikleşme, insan hakları vb. gibi yeni anayasa tartışmasının içindeki konular. Kılıçdaroğlu’nun, eski genel başkanın yıllarca sürdürdüğü, “her koşulda olumsuz muhalefet” yapmak gibi bir yaklaşımı olamaz, olmamalıdır. Ancak, bir ucundan MHP’nin, diğer ucundan da BDP’nin asıldığı bu gergin halatı yumuşatmaya girişmek de partiyi, “Hakkâri’deki özerklik” çıkışından çok daha zor bir yola sürükler.
Bu saptamalardan şu sonuç çıkar; CHP, yeni dönemde TBMM’de gündeme gelecek konular ve sorunlar karşısında etkili, ses getirici ve sonuç alıcı bir “ana muhalefet görevi” yapmakta çok zorlanacaktır. Göreceli de olsa geçici bir yankı getirebilmesi bile başarı olur. İşte geçen hafta, grup başkan vekili Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın AKP’nin anayasa konusundaki yaklaşımıyla ilgili başarılı basın toplantısı gibi...
Dolayısıyla CHP’nin önümüzdeki dönem “ana muhalefet stratejisi” asıl, yerel seçimler üzerinde planlanmalıdır. 2015’teki genel seçimden önce AKP’nin durdurulması için yerel seçim yaşamsal önemdedir. Zaten gelişmiş demokrasilerde artık, halkın yaşamı için özellikle belediye başkanlığı seçimleri çok daha öne geçmiş durumdadır. Bugün artık İstanbul’da, İzmir’de, Adana’da ve Ardahan’da Edirne’ye dek ülke genelinde, yurttaş bütün gereksinimini ve sorununu yerel yönetimlerde arar olmuştur. CHP bu günden çalışmaya başlamaz ve doğru kararları yerinde ve zamanında almazsa elindeki önemli belediyeleri bile yitirme durumunda kalır. Ve o sonuç, CHP’nin de, ülkenin de kurtuluş yolunu karartır. Bu partide geçmişte en çetin kavgalar ve kötü sonuçlar yerel yönetim adaylarının saptanmasında yaşanmıştır. Yapılan yanlışlıkların faturası çok ağır olmuştur. Tayyip Erdoğan’ı var eden 1994 seçiminden bu yana partinin yöntem ve isim olarak yaptığı hatalar çok partide ders olarak okutuluyor. Hâlâ en küçük dağ köyünde bile İSKİ’nin hesabı sorulmaya devam ediyor.
Raporumdur, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na sunulur.
|