Seçime sadece birkaç ay kala hepimizin zihnindeki CHP bir beceriksizler ordusundan ibaret değil mi?
Medyayı memnun etmek için tasarlanmış bir Parti Meclisi, oy kullanmayı bırakın yürüyen merdivene bile binemeyen bir Genel Başkan, birbirlerinin kuyusunu kazmaya hazırlanan partililer, gereksiz polemikler yaratarak gündemi değiştiren başkan yardımcıları...
Artık net bir şekilde ortaya çıktı ki Soner Yalçın ve odatv.com'a yönelik operasyonun altında CHP'yi itibarsızlaştırma girişimi var. Ergenekon'u yeniden diriltme, muhalifleri itibarsızlaştırma gibi diğer altbaşlıklar sadece paketin içindeki yan ürünler. Yoksa ana hedef ana muhalefet partisi.
Bunu sızdırılan haberlerin genellikle CHP'yi karıştırmaya yönelik olduğundan da çıkarabiliriz. Dahası, bütün operasyonun Halk TV'nin canlandırılması sürecine denk düşmesi de tesadüf olamaz.
Soner Yalçın'ın konuşma kayıtlarından da sadece CHP'lilerle yaptığı konuşmalar cımbızla ayıklanarak medyaya veriliyor. Oysa sık sık siyasilerle konuşan bütün gazeteciler gibi Soner Yalçın'ın AKP'li bakanlarla da telefon konuşmaları var. Üç yıldır telefonlarının dinlendiği anlaşılan bir gazetecinin bütün kayıtları istihbaratta var ama belli ki kafaları karıştırmamak için içlerinden özenle seçiliyor.
Artık hepimiz biliyoruz ki iktidar partisi sertleşerek MHP oylarına göz dikti. Bunun ikinci aşaması da bir türlü nüfuz edemediği sahilleri ve yüzde 42'yi bu şekilde ele geçirmek. Her ne kadar bir dönem daha iktidar olmayı garantilediyse de, yüzde 42'nin psikolojik ağırlığıyla ülke yönetmenin zorluğunun da farkında AKP önde gelenleri.
Oyunu CHP'ye vermeyi düşünenler arasında 'Aaa baksana CHP artık Ergenekoncu olmuş' diyerek AKP'ye yönelen nitelikli seçmen bulunur mu, emin değilim. Ama en azından referandumdan beri CHP'nin aleyhinde oluşturulmaya çalışılan hava karşılığını bulacaktır.
CHP'nin asla iktidar olamayacağı, olsa bile ülkeyi yönetemeyeceği, tıpkı Baykal döneminde olduğu gibi seçmenin mecburen, hatta küfrederek oy vereceği algısı oluşturulmaya çalışılıyor.
Bu psikolojik taktik de doğrusu başarıya ulaşıyor. Bunu herkes görüyor da CHP göremiyor mu?
Göremediği, görse bile korktuğu için zaten bu psikolojik savaş başarıyla ulaşıyor.
Seçime sadece birkaç ay kala hepimizin zihnindeki CHP bir beceriksizler ordusundan ibaret değil mi? Medyayı memnun etmek için tasarlanmış bir Parti Meclisi, oy kullanmayı bırakın yürüyen merdivene bile binemeyen bir Genel Başkan, birbirlerinin kuyusunu kazmaya hazırlanan partililer, gereksiz polemikler yaratarak gündemi değiştiren başkan yardımcıları...
Bütün bunlara henüz 'somut bir vaatte' bulunmayan parti imajını ekleyin bir de...
Şimdiden bir de 'Kılıçdaroğlu da fos çıktı, yeni lider bulalım' diye lider toto oynanıyor.
Peki bütün bu manzaraya karşı Kılıçdaroğlu ve ekibi ne yapıyor?
Bir kere sık sık şikayet ediyorlar; medyada yer almadıklarından, haberlerinin görünmediğinden dert yanıyorlar. Ancak öyle 'haber' değeri taşıyan pek bir şey de yapmıyorlar. Genel başkan yardımcıları bu aralar birbirlerini yemekle meşgul; hiçbiri sevmedikleri Mehmet Sevigen kadar çalışmıyor bile.
Dahası, CHP'ye yönelik psikolojik bir savaş başlatılmışken de komplekse giriyorlar, bu savaşın altında eziliyorlar, korkuyorlar, siniyorlar ve seslerini yükseltmiyorlar. Çık meydanlara, halka git, sesini yükselt, davanın arkasında dur, mağduru oyna, söylemini sertleştir, nitelikli muhalefet yap... Siyasi propaganda kitaplarının giriş cümleleri bunlar; ama CHP bundan bile yoksun.
Seçime giren CHP seçmeninin zihninde tek bir slogan var oysa: Bu parti neden adam olmaz.
AKP'nin tamamen haksız olduğu Deniz Feneri-Kanal 7 davasındaki tavrını, nasıl ortalığı birbirine kattığını düşünün... Bir de bu dönemdeki pısırık CHP'yi. Neden birinde iktidar kumaşı olduğu, neden diğerininse ebedi muhalif olarak kaldığı bu kıyaslamadan bile ortaya çıkıyor.
Medyadaki göstermelik muhalifler gibi, bu haliyle CHP de tam iktidarın hoşuna gidebilecek, dişine göre bir ana muhalefet partisi.
Cumhuriyet'teki arkadaşlarım
Kai Diekmann'dan duymuştum, çok hoşuma gitti: Köşe yazarları okurların bir anlamda arkadaşlarıdır. Her gün sohbet ettiği, kavga ettiği, kızdığı, sevdiği, fikirlerini paylaştığı, kendi hayatında yer verdiği insanlar gibi görüyor...
Köşe fotoğrafından o yazarın hayatını da takip ediyor, yüzünü görüp bir anlamda dostluk ilişkisi kuruyor.
Hasan Cemal'in meşhur dirsek pozu... Güneri Cıvaoğlu'nun sakal bırakması... Ertuğrul Özkök'ün bıyıklarını kesmesi... Hep köşelerden takip ettiğimiz gelişmeler.
Bir de benim gibi köşe fotoğrafı kavramının kendisiyle dalga geçmeye çalışanlar var...
Yıllarca köşe fotoğrafına direnen Cumhuriyet de artık yazarlarının yüzlerini göstermeye başladı.
Neyse ki Türkiye artık daha sürprizsiz bir ülke ki ortalık birbirine girmedi, gazete karışmadı.
Bakalım Hikmet Çetinkaya sakal bırakacak mı artık... Zeynep Oral saç modelini değiştirecek mi... Kürşat Başar hala yakışıklı mı...
***
Cumhuriyet'teki köşe fotoğraflarında da sorun yok, ama köşe klişeleri yani o fotoğrafın yerleştirildiği logolar biraz amatör duruyor sanki. Cumhuriyet gibi mizanpajıyla çığır açmış bir gazete gitmiş açık mavi zemin kullanmış... Zemin mi kaldı artık; bu çağdışılık, demodelik, amatörlük yakışmamış.
Fotoğraflar iyi bir karar, ama 'şık' değil...
Cumhuriyet her adımında 'Okur ne der' yerine estetik kaygılarla hareket etmeli halbuki.
Yeni kulak çekme yöntemi
Faşizm bir yerde hayat bulursa, kendi mikro faşizmlerini de doğurur. Bir bakmışsınız mahalle bakkalınız da faşizm uygular hale gelmiş, siz ne olduğunu daha anlamadan apartman yöneticiniz de sizi dairenizden atmaya kalkmış...
Serdar Turgut'un Habertürk TV'de yaptığı iki programın birden kaldırıldığını öğrenince medyadaki faşizm devrine girildiğini düşündüm.
Yeni medya patronları çalışanlarını birer köle gibi görmeye başladı galiba; istedikleri an insanların hayatlarıyla ortada hiçbir sebep yokken oynayabiliyorlar demek ki. Bunu bir cezalandırma, kulak çekme yöntemi olarak kullanıyorlar ne yazık ki.
Serdar Turgut'un programlarının izlenip izlenmediğini bilmiyorum. Ama Habertürk TV'nin rating'i kaç ki zaten böyle bir rating tablosuna göre karar versin...
Birkaç yıldır kanalın tamamının zaten izlenme oranı yarı yarıya düştü...
Deniyor ki Murat Bardakçı'yla polemiğe girdi diye Serdar Turgut'un programları yayından kaldırıldı. Bardakçı'nın bu tarz kaprisler yapabileceğini biliyorum, eskiden de Mehmet Y. Yılmaz yazmaya başladığında Hürriyet'ten istifa etmeye kalkmıştı.
Ama sonra iş tatlıya bağlandı. Yine bağlanabilirdi...
Oysa şimdi Serdar Turgut'un programları yayından kaldırılıyor.
Peki ya sebebi Murat Bardakçı değilse... Ya Murat Bardakçı bahane ediliyorsa...
Diyelim ki Serdar Turgut'un son zamanlarda yazdığı yazılar yüzünden kulağı çekilmek istendiyse, küçük bir uyarı mesajı verildiyse...
Bu medyada bir faşizm dönemi değil midir?
|