İnanın yazarken, o şehit analarının yürekler parçalayan ağıt fotoğraflarına bakarken beynimin damarları tıkanıyor gibi hissediyorum artık... Hala bu canavarlıkları gözü kırpmadan yapan terör örgütüne arka çıkmak için lafı eğip bükmeye çalışan sözüm ona “aydın” şahısların film seyreder gibi soğukkanlı bir şekilde aynen devam ettiklerini gördükçe de ‘bunlar normal insan olamaz’ diye düşünüyorum. Bir itirazları varsa buyursun yazsınlar. Beylerimiz kimseleri de beğenmezler, her şey onlardan sorulmalı, son sözü onlar ve yine burunlarını havaya dikerek, başka görüşleri yok sayarak söylemelidir!
Böyle bir “kıymetleri kendilerinden menkul” durumu da söz konusu yıllardır. Ve hala, hala...
RİYA DEDİĞİN NEDİR?
Onlarca yıldır on binlerce can alan terör saldırılarıyla bugüne gelindi ve Türkiye’nin PKK terörüne 13 şehit verdiği gün BDP kendine göre “Özerk Kürdistan”ın ilk adımını atarak özerklik ilanı yaptı. Arkasından, daha 13 şehidimizin acısı tazeyken “karakollarına giderken PKK tarafından pusuya düşürülen” üç askerimizi daha şehit verdik, aynı sıralarda geçen Cuma Şemdinli’de “PKK’nın askerlerin geçiş yolu üzerine döşediği mayınlar”ın fark edilmesi sonucu yapılan operasyonda ağır yaralanan Teğmen Süleyman Özoğlu da şehit oldu.
13 şehit verilen saldırıdan sonra BDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş kendilerinin saldırıdan haberi yokmuş gibi “üzüntü mesajı” verdi, sonra “özerklik ilanı”nın aynı güne denk gelmesinden üzüldüklerini açıkladılar vs. Ama öte yanda her gün yeni şehit haberleri gelirken “ilan ettikleri özerkliğin muhteşem (!) şartları”nı da öne sürmekten ya da bayram “eski saldırıların yıldönümlerini bayram gibi gibi kutlamaktan” geri kalmıyorlar. Bu tam bir riya gösterisi değilse nedir acaba?
DÜNYADA ÖRNEĞİ YOK!
Neşe Düzel’e verdiği röportajda BDP’li Bengi Yıldız’ın söyledikleri “oh ne ala formül, ne ala siyasi parti bu” dedirtecek cinsten. Neler demiş bakalım:
- “Batman, Diyarbakır, Antep, Maraş, Erzincan, Elazığ, Erzurum, Van, Ağrı, Siirt, Adıyaman gibi illerin dahil olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin tamamı Özerk Kürdistan’ın içinde yer alacak”mış ve zaten bu ilan da o anlama geliyormuş.
- Özerk yerler Ankara’ya vergi vermeyecek ama para ve her tür yardımı alacakmış.
- Öz savunma gücü olacak (bunları Öcalan devlete “yol haritası” olarak basında dayatalı iki yıl oldu ki herhalde İmralı’da yaptıkları özel görüşmelerinde de konuşuldu ama hükümetten seçim öncesi bir tepki duyulmadı.)
- Bu bölgede polis görev yapmayacak, gençler askere gitmeyecek. Yani devletin güvenlik gücünü ve ordusuna da açık ret var.
Peki bu “oh ne ala” formülün ve ülkenin yarısından vazgeçmenin benzeri dünyanın neresinde görülmüş, onu da açıklarlar mı acaba?
TERÖRİSTE TEŞEKKÜR EDEN PARTİ!
Açıklamalara bakınca bunlardan hepsi eksiksiz yapılmazsa “katliama devam” edileceği anlaşılıyor zira “terör desteğiyle bu noktaya geldiklerini, kendi saldırılarında veya o nedenle yapılan operasyonlarda ölen PKK’lılara minnet borçlu olduklarını” da açıklıyorlar.
Doğu ve Güneydoğu’nun tamamının Kürdistan olmasını isterken de herhalde bu bölgelerde hiç Türk yaşamadığını, o illeri almak için örneğin Kahramanmaraş’ın o ismi alması için hiç Türk ölmediğini varsayıyorlar. “Tarihsel olarak Kürtler nerede yaşamışsa oralar Kürdistan olacak”mış, peki ya orada yüzyıllardır birlikte yaşayan Türkler nereye gidecek? Ne mantık, ne matematik tir bu böyle?
Bırakın diğer olmayacak talepleri, tazminat isteğinden farksız olan “Biz vergi vermeyiz, siz bize para ve her tür yardımı verirsiniz” talebi dünyanın neresinde, hangi devletinde görülmüştür? Benzeri İspanya’da mı (en çok vergiyi BDP’nin örnek gösterdiği Katalanlar verdiği için bundan şikayet ediyorlar), İsviçre’de mi, ABD’de veya Almanya’da mı mevcuttur, nerede? Aslında bu taleple en yakın benzerlik; 1890’ların başında Ermeni hareketinin Muş’tan başlayan ve “Biz bağımsızız, Osmanlı’ya vergi vermeyiz” talebi arasındadır, başka örneği de yoktur.
NEDEN MEŞRU KABUL EDİLSİN?
Burada ortaya çıkan asıl soru şu; siyaset yaptığı, meşru parti sayıldığı ülkede böyle talepleri “terör destekli olarak dayatan ve devlete vergide vermek istemeyen” bir parti niçin meşru kabul edilsin? Siyasi parti statüsünde olduklarına, siyasi parti mücadelesi verdiklerini söylediklerine, milletvekili maaşı ve devlet yardımı aldıklarına göre ilk yükümlülükleri herkes gibi vergi ödemektir. “Biz oturalım, balını kaymağını alalım, sonra ayrı bir devlet gibi diğer devletler tarafından tanınmayı isteyelim ama Türkiye çalışsın bize baksın” demek değil..
Böyle bir parti, “üniter devlet” olduğu bilinen ve bunun korunacağı söylenen bir devlette meşru parti statüsünü sürdürebilir mi? Yoksa “yemin etmeme” olayının asıl nedeni de bu mudur?
MALİYE KONTROLÜ NE OLACAK?
İçişleri, Maliye, Çalışma Bakanlıklarının partileri denetleme hakkı olduğuna göre bu açıklamadan sonra da bakanlıklar aynı istekte bulunursa ne olacak? “Hayır efendim, biz denetleme dışıyız” mı diyecekler bundan sonra?
BDP’nin açıklamaları her şeyden önce “devlet” tarifine ve uygulamalarına aykırıdır, taleplerinin örneği yoktur, bu nedenle de tartışması bile mümkün değildir. Eğer bu uğurda terör cinayetleri devam edecek ve onlar da destekleyecekse “siyasi parti” olduklarını iddia etmesinler!
|