Bu yaz sıcağında iç açıcı konu değil, ama ne yapalım hayatın gerçeği böyle..
Bu yıl zor bir yıl olacak..
Bu yıl karar yılı olacak..
Bu yıl derken aralık sonunu değil, 2012’nin yazını kastediyorum..
Ne mi olacak?
*
Kıbrıs’tan başlayalım..
Kendimi bildim bileli Kıbrıs masadadır.. Müzakereler hep sürer.. Bazen iyi gidiyormuş gibi olur, bazen buzdolabına kalkar..
Başbakan dün açıkladı; sonuna geldik dedi..
Taraflar arasında bir dizi görüşme var, ya sonuç alınacak ya da mevcut durum ilelebet sürecek.. Ada iki devletli olacak..
Bunun uluslararası etkileri ne olur derseniz, şimdiye kadar ne oldu ki derim..
*
İkinci sırada Avrupa Birliği var..
Başbakan, bu konuda da noktayı koydu.. Rum Kesimi’ne dönem başkanlığı verilirse ilişkileri dondururuz dedi..
Şimdi denecek ki zaten donmuş durumda.. Yıllardır bir gıdım ilerlemedi..
Tamam da resmen dondurulmasının anlamı çok farklı.. Tekrar ısıtıp sofraya koymak uzun yıllar alır..
Yeniden görüşmelere 2015’te mi, 2020’de mi başlanır Allah bilir..
*
Kürt meselesi de var.. Bağlantılı olarak PKK..
Bağımsız milletvekillerinin protestosu ile özerklik ilanı..
BDP ısrarcı mı olacak, politik manevra olarak mı kalacak? Mesele bu..
BDP ısrarcı olursa iktidar ne tavır alacak? PKK şiddeti artıracak mı, artırmayacak mı?
Silvan’a benzer bir saldırı daha olursa Ankara rotasını hangi yöne kıracak?
Bıçak sırtı bir durum..
1993 ortamına dönme tehlikesi de var, 2003’ün çatışmasız dönemine geçilmesi şansı da..
Önümüzdeki aylarda belli olur..
Karar yılı!
*
Devamı var..
Kışa girerken yeni anayasa gündeme gelecek.. Nasıl bir anayasa olacak, siyasal sistem değişecek mi, değişmeyecek mi?
Parlamenter sistem kalacak mı, başkanlık sistemi önümüze konulacak mı?
Bu da bu yılın işi..
2012’nin sonuna kalmaz..
*
Başka..
Daha bir yığın mesele var.. Cumhurbaşkanı Gül’ün görev süresinin 2012’de mi, 2014’te mi biteceği bile var..
Zor yıl demem bundan...
Kim neyle ilgileniyor, mevzu ne?
Gördüğüm şu.. İnsanların ilgi alanı bulundukları yerle, pozisyonlarıyla çok alakalı..
Çok az insan memleketin her meselesine ilgi gösteriyor..
Mesela, Hakkâri’de yaşayanlar ‘demokratik özerklik’le yatıp kalkıyor.. Kürtçenin okullarda okutulup okutulmayacağı, PKK’nın eylemleri, İmralı’nın demeçleri baş konular..
Mesela Kıbrıs’la ilgilendikleri falan yok..
*
PKK meselesiyle sadece o yöre halkı ilgilenmiyor tabii.. Ateş düştüğü yeri yakar derler ya ateş nereye düşmüşse PKK oranın da gündemine yoğun olarak giriyor.. Diğer yerlere de giriyor, ama birkaç günlüğüne.. Giriyor, çıkıyor..
*
Kavurucu sıcaktan bunalan kent halkının, ne demokratik özerkliği konuştuğu ne de Kıbrıs’la ilgilendiği var.. Ne okuyorlar, ne dinliyorlar..
Varsa yoksa futboldaki şike iddiaları.. Başrol Fenerbahçe!..
*
Sahiller başka bir âlem..
Orada da iki grup var..
Orta kesim diyelim elini eteğini çekmiş gibi.. Denize giriyor çıkıyor, tavlasını oynuyor, akşam yiyeceği balığı düşünüyor.. Bulunduğu yeri ilgilendiren konuları konuşuyor, kavurucu sıcaklardan şikâyet ediyor..
Kalburüstü yerlere takılanlar gazetelerin ana sayfalarına laf olsun, torba dolsun diye şöyle bir göz atıyor, magazin eklerine gömülüyor.. Hangi ünlü nerede, ne giymiş, kimle gitmiş, ne demiş, kim kimle atışmış, takışmış..
Mevzu bununla sınırlı..
*
20 Temmuz itibariyle Türkiye’nin manzarası bu..
Kriz uyarısını başkası yapsaydı
AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli daha açık, daha net, hedefi 12’den vuran açıklamalar yapıyor..
Başbakan Yardımcısı Babacan ise daha yumuşak, daha üstü örtülü..
İkisinin de söylediği aynı..
Kriz uyarısı yapıyorlar..
Özeti şu..
Aman dikkat, kara bulutlar dolaşıyor, dünyada kriz olacak, Türkiye de bundan etkilenecek, paranızı tutun harcamayın..
İyi yapıyorlar, doğru yapıyorlar.. İnsanları bilgilendirmek, uyarmak görevleri..
*
Düşünüyorum da kriz uyarısını iktidarın önemli iki ismi yapmayıp da etkin bir ekonomist yapsaydı ne olurdu?
Felaket tellalı, kriz şakşakçısı derlerdi..
Bu işten nemalandığı iddia edilirdi.. Vardır bir çıkarı diye lanetlenirdi..
Küçük çaplı linç ayini düzenlenirdi..
Bunun adı eziyet..
Albay Dursun Çiçek’i biliyorsunuz.. ‘İltica Eylem Planı’nı hazırladığı gerekçesiyle 16 aydır tutuklu..
Eşi Ankara’da Ziraat Bankası’nın bir şubesinde müdür olarak çalışıyormuş.. İstanbul’a gidip gelmekten yorulmuş..
İstanbul’a tayinini istemiş..
Ziraat Bankası yönetimi Ardahan’a göndermiş..
Bunun adı eziyet değil mi, buna burun sürtmek denmez mi?
*
Dursun Çiçek suçlu mu, değil mi bilmiyoruz.. Halen yargılanıyor..
Bir an için mahkemenin bittiğini mahkûm olduğunu düşünelim.. Böyle olsa bile eşinin suçu ne?
Eşi İstanbul’da hapis yatan birini Ardahan’a göndermek ceza kesmektir..
Ahlaki değildir..
Vicdanlara sığmaz..
|