Yok öyle haybeden gerçek üstü “teröre lanet”ler, “barış istiyoruz”lar “akan kanlar” dursunlar...
Barış hak edenindir.
Hiçbirimiz barışı hak etmiyoruz.
Kürdü de hak etmiyor, Türkü de.
Şu halimize bakın! Şu rezil halimize bakın!
Her tarafımızdan kin, nefret, öfke ve kan akıyor.
Hepimiz irin içindeyiz! Kendi cerahatinde boğulan millet olarak tarihe geçeceğiz.
Hiç öyle ak sütten çıkma ak kaşık numaraları yapma bakalım!
Masum değilsin. İyi bak! Ellerin kan içinde.
Şehit askerlerimize bir kurşun da sen attın.
Sen de kendi gerillanı kendin öldürdün.
Sen Türk! Öğrendin mi bu ülkenin gerçek tarihini? Öğrenmedin. Zahmet bile etmedin. Facebook'lardaki zırva zırva goy goy yazılarını okudun durdun da eline bir kitap alıp okumadın. Gizli saklı falan değil. Ne olmuş 1925’te, 1934’de, 1960’ta 1980’de.. Öğrendin mi? Yazıyor kitaplarda. Al Hasan Cemal’in “Kürtler” kitabını oku mesela. İlk elli sayfayı okuman bile yeter. Neden bu insanlar kendilerini de eriten, bitiren, yok eden bir kin, nefret ve öfke içinde anlaman için evet ilk 50 sayfa bile yeter.
“Assimilasyon devlet politikasıydı, Türk halkının suçu ne?” de diyemezsin.
Hiç bir devlet politikası, çoğunluğun desteğini almadan yürümez.
Devlet suçlu kere suçludur. Evet ama sor bakalım kendine. Sen ne yaptın? Veya sen ne yapmadın?
Bırak devleti, bırak PKK’yı. Al birini vur ötekine... Sen kendinden söz et önce!
Söyle bana ne zaman kendine tanıdığın hakların hepsini başkalarına da tanıdın?
Ne zaman bu ülkenin tüm halklarını kendinle eşit gördün?
Ne zaman içi boş Türk kibrini bir kenara bırakıp “ama biz onlara her şeyi verdik, daha ne istiyorlar” demeyi kestin? Yol, su, elektrik, okul, hastane hepimizin eşit hakkıyken “biz”, “verdik” “daha ne?” demenin ayıptan öte, efendilik taslamak olduğunu, düpedüz suç olduğunu, verenin de sen değil asli görevi ZATEN bu olan devletin verdiğini ne zaman aklına getirdin?
Devlet “Kürt diye bir şey yoktur, karda yürürken çıkardıkları kart kurt seslerinden dolayı onlara öyle denir” dediği zamanlarda “hadi oradan” diyebildin mi? Yoksa sen de benim gibi derste kalmayı göze alamayıp “Atatürk İnkılâpları” adı altında okutulan Beyin Yıkama Yağlama 101 sınavında bu aşağılık cümleyi mi yazdın?
Bırak benim de Kürt komşum vardı, Kürt arkadaşım vardı, gül gibi geçiniyorduk numaralarını.
1993-1997 arasında devlet politikası olarak işlenen binlerce faili meçhul cinayetin ne zaman hesabını sordun? Toplu mezarlar, asit kuyularına atılmış cesetler ortaya çıktığında ne zaman “ne oluyor yahu? Yeter ama! Hesabı verilsin” dedin? Sokaklara döküldün?
Aynur empati kursaymış keşke.. Çoban Ceylan havan topuyla 345 parçaya bölündüğünde senin empatin neredeydi? 12 yaşında Uğur Kaymaz terörist diye 22 yerinden kurşunlanırken sen ne yaptın?
Bunları yazan gazeteleri “bölücü propaganda” demeyip ne zaman dikkatle okudun?
Köyleri boşaltılıp yakılırken kılın neden kıpırdamadı da yersiz yurtsuz kalan bu insanlar burnunun dibine gelince pek bir tuhaf oldun? İnşaattı, çöpçülüktü en pis işlerini verdin de Kürtçe şarkı söylediklerinde sinir oldun. Kıro, keko laflarını küçümsemek için kullandın. Bilmedin bile bunlar Kürtçe kardeş, oğul manasındır.
Almanya’larda, Batı Trakyalarda, İsviçrelerde Türkler ana dillerinde eğitim görebildikleri için pek memnun kaldın, İsviçre “camiye tamam ama minareye hayır” dediğinde hop oturup kalktın, Gazze Filistin Bosna maşallah her yere yetiştin de “bu çocuklar hiç bir şey öğrenemiyor, bari ilk üç sınıf Kürtçe olsun” diyecek olduklarında niye yağmur gibi yağdın, şimşek gibi çaktın?
Şimdi bakkal amcanın bile dediklerini 10 yıl önce “Kürt Raporu” diye sunanları, İnsan Hakları Derneklerini, terör bölgelerinde savaşmış askerlerle röportaj yapanları türlü türlü iftiralarla AB maşası, Soros çocuğu, vatan haini ilan edip açık açık hedef gösterirken birileri sesini çıkardın mı? Yoksa gidip gidip “en güvenilir köşeci” anketlerinde onları ismini mi zikrettin?
Bir başka kankagil, İzmir’de bir grup insan BDP konvoyunu taşladıktan sonra “Ahmet Türk’ün villası da Çeşme’de, bakkalın hemen iki yanındaki pembe panjurlu beyaz ev. Hani şu sizin paranızın yetip de oturamayacağınız o süper lüks ev...” diye ağzından provokasyon damlaya damlaya adresini verdiğinde, tepkin ne oldu?
Hiiiç... Değil mi? Hatta koştura koştura imza gününe gittin.
Her şeyi bıraktım zorunlu hizmetteki doktorlar, askerler dışında bir kere bile Van’a, Batman’a, Kızıltepe’ye, Bingöl’e, Siirt’e gittin mi?
Tek bir karışını bile vermem dediğin topraklarını tanıdın mı? Bir nasılsın demeyi öğrendin mi? Hor görmeyi, hakir görmeyi bıraktın mı?
***
Sen Kürt! Devletten beter PKK’ya daha ne kadar biat edeceksin? Kanını canını sömüren bu düzene daha ne kadar doğrudur diyeceksin? Daha ne kadar tek bildiğin kan revan olacak! TECE’ye vergi vermem demeye daha ne kadar devam edeceksin? Oğlunu kızını daha ne kadar feda edeceksin? Görmüyor musun Türkiye değişiyor! Görmüyor musun bu ülke artık susmuyor, görüyor, gördürmeye çalışıyor gerçekleri! Daha ne kadar kendi akil adamlarını susturacaksın, ölümle tehdit edeceksin? Daha ne kadar akan kan senin de kanındır, attığın bombalar kendi halkına attığın bombalardır, kırdığın döktüğün dükkanlar, meydanlar senin meydanlarındır bilmeyeceksin? Daha ne kadar bu ülkenin “yabancısı”, “uzağı” “düşmanı” “uyuşturucu kaçakçısı” “insan taciri” “mafya babası” “ölüm makinesi” “teröristi” olacaksın? Sen hak ediyor musun barışı? Sen kendi iç karanlık gerçeğinle yüzleşiyor musun? Sen kimliğinle barışık mısın da bizim seninle barışık olmamızı istiyorsun? Sen bu ülkeye gerçek manada sahip çıkıyor musun? Kürt’ten önce insan olabiliyor musun? Birey olabiliyor musun? Çoluğunun çocuğunun insanca geleceği ne zaman Kürtlüğünden önde gelecek? Türkün milliyetçiliği seni bu kadar tarumar etmişken “bu sefer de sıra bizde, sıra Kürt milliyetçiliğinde” demek zorunda mısın? Aynı karanlık dehlizlerden geçmek zorunda mısın? Taş atan çocuklarından, gerillandan, töre cinayetinden ve ağıtından başka bu dünyaya sunacağın bir şeyler olmayacak mı? Eşitimsen neden dengim de olmuyorsun?
***
Ve sen Sırrı Süreyya Önder! Sen de suçlusun! Ben sana güvendim, sana oy verdim. Partine değil, sana verdim. Bağımsız olabilme ihtimaline verdim. Öyle PKK baskısıyla, mahalle baskısıyla, falan değil. Kendi irademle. Ben ve benim gibi insanlara borcun var. Ben sana kriz yarat, işi daha da berbat et diye vermedim oyumu. Çöz diye verdim. Tanrı değilsin, peygamber değilsin, mucize beklemek olmaz ama dışarıda gezesin, mızmızlık yapasın diye vermedim. Ama parti, ama grup... İlgilendirmiyor beni. Mecliste çıngar çıkarmak yerine adam gibi laf eden biri olsun diye seçtim seni. Ve orada görmek istiyorum yüzünü, Radikal köşelerinde değil.
(Hiç arkalara kaçmayın! Görüyorum hepinizi.)
|