Dün Haberturk’un “Akşam Raporu” haber programını izlerken, 37 yılını verdiği mesleğini “namus”u eşdeğerinde tutan bir yargıcın ağlamasına tanık oldum! İçim yandı!
İçim elbette, ülkemin hukuku, yargı sistemi ve yargıçları için daha çok yandı!.. 12 Eylül 2010’daki halkoylaması için “Yetmez ama evet” diyenlerin kulakları çınlasın! Sıranın kendilerine geleceğini uslarından çıkarmasınlar!..
Haber programına telefonla katılan, sonunda ağlamaktan kendini alamayan yargıç, İstanbul Özel Yetkili 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin Başkanı Köksal Şengün’dü!
“Ergenekon Davaları’nın yargıcı” olarak da bilinen Şengün, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun oybirliği kararıyla, “özel yetkileri” elinden alınarak, Bolu’ya Hakim oluyor!..
Şengün, Yasemin Güneri’nin sorularını yanıtlarken, “Çok ağır ve uygun olmadığına inandığım karar. 37 yıldır görevdeyim. Bugüne kadar şerefimle namusumla görevimi yaptım. Bu zamana kadar da hiçbir kişi, kurum, yetkiliden bir suale muhatap olmadım. Asla ve asla böyle bir cezaya muhatap olacak bir eylemde bulunmadım, bulunmam da. Bunu zul kabul ederim” dedi, “Benim her şeyim açık ve ortada. Bu kararın neresine itiraz edeceksiniz. Aynı kişilere 'Verdiğiniz kararı düzeltin mi' diyeceksiniz?” diye ekledi. Sonra da şöyle sürdürdü:
“Böyle bir tayini kesinlikle hak etmediğime inanıyorum. 37 yıllık bir hakim bu şekilde suçlanmamalı. Bu, gözdağından başka bir şey değil. ‘Yer değiştirme’ korkunç bir şey. Kabul eder miyim? Ben bu mesleği şerefimle yaptım. Bana hiç kimse mesleğimin onurunu öğretemez. Onu yüreğimde taşıyorum… Bu kararı oybirliğiyle alanın alnını karışlarım. Birçok şeyi düzeltmek uğruna bu değişikliklere gittik. Daha önceki kurulların yanlışlarını gidermek adına bu değişiklikler yapıldı. Bu mu değişiklik? Böyle mi yapılacaktı? İnsanları kırmakla meslekten soğutmakla bir yere varılmaz.”
Şengün’ün, son tümcelerine dikkatinizi çekmek ve bu tümceleri en başta da “Yetmez ama evet” diyenlere, “Önünüzü görmeniz için bu tümceler hep usunuzda olsun…” diyerek seslenmek istiyorum.
Yargıcı ağlayan ya da yargıcı ağlatılan ülkenin “ülkem” ve yargıcı ağlayan ya da yargıcı ağlatılan ülkenin vatandaşı olmak içimi kanatıyor!..
….
Bütün içtenliğimle söylüyorum: “2023’ün şifresi ‘rövanş’ mı ve bu ‘tükürdüğünü yalamak’ değil de nedir?!” başlıklı yazımı yazarken, bir tümceyi, hem şık, hem etik bulmadığım, hem de Başbakan’ın çıkıp öyle veya ona benzer söz edeceğine olasılık tanımadığım için defalarca yazdım, çizdim, yazıma koymadım. Ama… Başbakan, Pazartesi (11 Temmuz 2011) günü Kamutay Genel Kurulu’nda çıktı, yazmaktan özenle kaçındığım tümceyi aynen kullandı: “Ne oldu?..”
Kendi başkanlığındaki 61’inci Hükümet’in programına yönelik yergilere yanıt vermek için kürsüye gelen Başbakan, bir usta, bir öğretmen, bir yol gösterici havasıyla yaptığı konuşmada, “yemin etmeme” karar ve eylemlerini ellerine yüzlerine bulaştıran Yeni CHP’lilere seslendi:
“Siz kalkar da ‘İki arkadaşımız burada yemin etmedikçe biz yemin etmeyeceğiz’ derseniz, bu marjinal bir düşüncedir. Ve bak, geldiniz, yemin ettiniz. Ne oldu? Ne oldu? Bin düşüneceksin, bir konuşacaksın. Böyle olmazsa, işte böyle olur…” Millî irade sana ‘Gel, parlamentoda konuş’ dedi, ‘Git, dışarıda, Atina'da Parlamentoyu şikâyet et’ demedi. Burada konuşacaksın, burada…”
Kendisinin partisinden görevlendirdiği grup başkanvekillerinin “Yemin etme”leri için Yeni CHP’lilerle görüşmeler yapıp “mutabakat”a vardıklarını, mutabakat metninin altına imza attıklarını, Genel Kurul’daki vekillerin ve Türk halkının gözünün içine baka baka bilmezden gelen, adeta yadsımaya (inkâra) kalkan Başbakan’a, “O sözleri ettin de ne oldu?..” diye sormanın bir anlamı, bir yararı yok!..
Başbakan, yetmezmiş gibi, bir gün sonra (12 Temmuz 2011 Salı) partisinin grup toplantısında ipin ucunu iyice kaçırdı:
“Biz her zaman ne diyoruz? Diklenmeden dik durduk. Dik duracağız, diklenmeyeceğiz. CHP diklenmiş ama dik duramamıştır. Ne dediler? İki arkadaşımız yemin etmeden Meclis’e girmeyiz dediler, dün geldiler yeminlerini ettiler. İşte bunlar bu. E benim vatandaşım bunları görmüyor mu? Ne diyor: ‘Arkadaş siz doğru konuşmuyorsunuz, omurgalı değilsiniz’ diyor. Bunların durumu bu…” dedi. Bir de, Nasrettin Hoca fıkrası anlattı:
“Nasreddin Hoca’ya sormuşlar. Hocam alimsin, bilgilisin lakin bugüne kadar bir icat yaptın mı demişler. Bir keşfin oldu mu demişler. Hoca ekmekle kar yemeyi ben keşfettim demiş. Ama benim bile hoşuma gitmedi demiş.”
Sözlerini, “Şimdi CHP’nin yaptığı bu… Bir boykot icat etti ama kendisinin bile hoşuna gitmedi. Nitekim dün CHP bu yanlıştan döndü…” tümceleriyle bağladı.
Uzatmayacağım… Yalnız siz okurlarıma soracağım: Başbakan’ın bu yaptığı şık mı, etik mi, centilmenliye sığar mı?!.
|