Kemal Kılıçdaroğlu ile konuştum dün. Bunun hikayesini diğer yazıdan öğrenebilirsiniz.
Kemal Bey çok cana yakın ve kibar bir ses tonuyla “Bize karşı kılıcı çekmişsiniz Can Bey” dedikten sonra “Ama eleştirilerinize sonuna kadar saygı duyuyorum, ayrıca çok haklısınız, çünkü pek çok kişi aynı duygular içinde” diye devam etti.
“Sayın Kılıçdaroğlu, kamuoyu AKP ile imzaladığınız mutabakatı anlamış değil. Herkes (Bu mutabakat metni ile tutuklu milletvekilleri nasıl serbest bırakılacak?) diye soruyor” dedim. Kemal Bey “Bu mutabakat çok şey ifade ediyor” dedikten sonra anlattı;
“Demokratik bir ükede seçilmiş kişilerin yerinin Meclis olduğu konusunda bir irade beyanıdır o. Bu irade beyanı herkese olduğu kadar yargıya da bir mesajdır.”
Kılıçdaroğlu devam etti; “O mutabakat üzerinde çok tartışma çıktı. Ama inanın sonuçta kazanan AKP değildir. Biz de tam istediğimizi alamadık ama ortaya bir irade koyulmasını sağladık. AKP’liler neye imza attıklarını sonradan fark ettiler ve şimdi yan çizmeye çalışıyorlar.”
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri üzerine araya girip “İşte sorun da burada, Başbakan sizi omurgasızlıkla itham etti, hakaret etti, bu CHP’lileri çok yaraladı” dedim.
Kılıçdaroğlu’nun sesi ciddileşti, “Evet farkındayız. Ama inanın ben Başbakan’ın sağlık sorununu hiç hesap etmemiştim. Böyle bir şey yapabileceğine ihtimal vermemiştim. Ama yaptı. İşte bu yüzden (namuslu davran, attığın imzaya sahip çık) dedim” cevabını verdi.
Peki bundan sonra Meclis’te yasal bir düzenleme mi yapılacak, yoksa konu yeni anayasaya mı kalacak?
Kemal Kılıçdaroğlu tutuklu sanıkların ağustos ayında duruşmaları olduğunu hatırlatarak “Umuyorum ve diliyorum Meclis’in gösterdiği bu irade ilgili mahkemeler tarafından da dikkate alınacaktır. Bu duruşmalardan sonra arkadaşlarımızın serbest kalacaklarına inanmak istiyorum” dedi.
Sonra da ekledi, “Ayrıca ısrarla belirtmeliyim ki, biz sadece CHP’nin tutuklu iki milletvekili için mücadele etmiyoruz. Bizim arkadaşlarımız dışında 6 milletvekili daha aynı durumda. Biz onların da bir an önce serbest kalmalarını ve Meclis’teki yerlerini almalarını diliyoruz.”
Telefonu kapattıktan sonra düşündüm. Kemal Kılıçdaroğlu’nun “bunca hakareti göğüslemesine neden olan krizde açıkça söylemediği” bir şey var mıydı acaba? Olduğunu sanıyorum. Ama söyleyemeyeceğini de biliyorum.
Bu da O’nun demokrasiye ve hukuka inancı, bu konudaki ahlâk ve namusudur. Ve yine sanıyorum Tayyip Erdoğan da Kılıçdaroğlu’nun bu konudaki namusunu bildiği için çekinmeden hakaret etme yolunu seçti.
Ben o görüşmelerde neler konuşulduğunu ve mutabakat metninin ne anlama geldiğini aşağı yukarı çözdüm. Ama yazmak istemiyorum, çünkü saygısızlık olur.
***
Yandaşların anlamadığı
Birkaç gündür CHP ’nin tavrını eleştiriyorum ya, yandaş medyaya da gün doğdu. Manşetler atıyorlar, köşe yazıları yazıyorlar. Neymiş “Candaşlar çok öfkelenmiş, CHP’ye vuruyorlarmış.”
Arkasından lay lay lom gülüşmeler.
Yandaş olan, üstelik bir de biat edenler gerçek demokrasi ve hukuk mücadelesini anlamazlar tabii.
Onlar biat ettiklerinden ya da yandaş olmanın avantajlarını kullandıklarından eleştiremez, soramaz, sorgulayamaz, karşı çıkamaz.
Çünkü bunu yaptıkları anda başlarına ne geleceğini, avantajlarını kaybedeceklerini bilirler.
Oysa biat etmeyen, yandaş olmayan, bir çıkar peşinde koşmayan, demokrasi ve hukuk mücadelesi verenler, korkmazlar, sorarlar, sorgularlar, eleştirirler, karşı çıkarlar.
Yandaşı hep tarif ediyorum. Kişisel çıkarı için iktidarla birlikte gerektiğinde operasyonlar yapan, insanları çekinmeden karalayan, aşağılayan, ahlâk, vicdan, namustan nasibini almamış kişilerdir.
İlkelerin önemi yoktur onlar için. İşlerine ve çıkarlarına nasıl geliyorsa öyle davranırlar. İktidarın değişmesine aldırmazlar, yenisine de aynı şekilde yaklaşırlar.
Kısacası yandaşlık beter bir şeydir, kimliği kişiliği karakteri yoktur.
*****
CHP’de Aydın Ayaydın faktörü
Aydın Ayaydın’ı çok uzun yıllardır tanıyorum. Büyük bankaların Genel Müdürlüğü, Rekabet Kurulu Başkanlığı, ANAP’ta siyasetçilik yaptığı dönem ve sonunda bizi “meslektaş olarak buluşturan” gazetecilik, gazete yazarlığı.
Ayaydın çok çalışkandır. Başladığı işi bırakmaz, sonuna kadar takip eder ve mutlaka, ama mutlaka sonuç alır.
“CHP’li midir?” diye sorarsanız “Hayır” derim buna karşı CHP’den aday gösterilmesine de çok sevinmiştim. “Düzgün” bir adam olarak, belki kökten sosyal demokrat olmasa bile, yeni dünya düzeninde CHP’ye çok yararlı olacağına, ufuk açıcı girişimler sergileyeceğine inanıyordum.
Nitekim İstanbul’da seçilmesi garanti olmasına rağmen en çok çalışan adayların başında geldi Ayaydın. Gece gündüz oradan oraya koşturdu. Nasıl bulduysa, pırıl pırıl gençleri bir araya toplamayı başardı, adeta onlardan kurduğu orduyla seçim bölgesinde gidilmedik sokak, hatta çıkmaz sokak bırakmadı.
Ayaydın kökten CHP’li olmamasına rağmen, “yemin boykotu” sırasında da partisi adına öne çıktı. AKP ile yapılan müzakerelere katıldı. İlk duyduğumda şaşırdım ve “Bravo yani, koca CHP bu kadar önemli konuda Ayaydın’ı mı öne sürecekti?” diye de geçirdim içimden.
Sonra tekrar düşündüm; “Tanıdığım Aydın Ayaydın’ın kökten sosyal demokratlığını bırak bir kenara, çok iyi müzakerecidir, sonuç almadan o toplantılardan çıkmaz” dedim.
Ayaydın’ın katıldığı toplantılardan bir “mutabakat metni” çıktı. Bana göre “hiçbir anlam taşımayan” bu mutabakatı CHP’liler bir başarı gibi sundular. Bana göre CHP parlamento tarihi boyunca hiç bu kadar aciz duruma düşmemişti. Yeni CHP yönetimi tarihe geçecek bir başarısız girişime imza atmıştı. İki gün üst üste bu duygularımı dile getirdim.
Dün Aydın Ayaydın aradı. Dedi ki “Çok fena bindiriyorsun.” Ben de “Ne yapacaktım yani, susup oturalım mı?” dedim. Ayaydın “Çok haklısın ama kritik bir dönemden geçiyoruz, Kemal Bey birazdan seni arayacak, onu mutlaka dinlemen gerek. Ondan sonra ne yazarsan yaz, ama bir dinle, kendi zihninden geçir, ondan sonra karar ver” dedi.
Bekledim. Kemal Kılıçdaroğlu aradı. İşe bakın ki koca CHP’de bunu düşünecek tek kişi yine Aydın Ayaydın.
|