Şike operasyonu, 30 aydır savsaklanan Deniz Feneri soruşturmasında gözaltılar, Meclis’te yemin krizi, boykot derken Hakkâri Yüksekova’da iki genç insan sokak ortasında öldürüldüler.
PKK tarafından katledilen uzman çavuşlar Murat Özkozanoğlu ve Yahya Karakaya’nın cenaze törenlerinde gözü yaşlı eşlerin feryatları yükseliyordu. 1990’ların JİTEM cinayetlerini çağrıştırıyordu suikastlar.
“Eylemsizlik” sürecinde, çatışma ortamında can vermemişlerdi.
İmralı’dan, Kandil’den “silahları bırakma” mesajları verildiği günlerde şehit edildiler.
2009’da “demokratik açılım”a umut bağlanan günlerde 1 Eylül’de Diyarbakır’da düzenlenen “Barış Mitingi”nde Osman Baydemir’in sözlerini anımsıyoruz: “Kürt sorunu çözülecekse Türk askerine açılacak PKK ateşine önce ben karşı duracağım” diyordu. Habur girişleri ve Reşadiye saldırısı ardından bu sözler unutuldu. Operasyonlar, pusular, mayın tuzakları birbirini izledi. Referandum ve seçim süreci barışçı duyguları yeniden canlandırdı. 15 Temmuz, “son tarih” deniyordu. BDP’nin 36 bağımsızla Meclis’e girdiği günlerde puslu havayı sevenler işbaşı yaptılar.
2 uzman çavuş, Yüksekova’da sivil giysileriyle öldürüldüler.
BDP’li Hasip Kaplan’ın “3 fotoğraf” yazısı, onca vicdansızlık arasında insanlığa sesleniş gibi. Duygularını twitter üzerinden paylaşmış:
“1- Hatice İdin, 54 yaşındaydı, Şırnaklı barış anası, seçim kutlamaları sırasında kitleye bomba atıldığında Şırnak Devlet Hastanesi’ndeydi. Polis, hastane acil servisine gaz bombası atınca fenalaştı. Batman’a hastaneye götürüldü. 18 gün sonra vefat etti. Seçim günü sandığa beyaz elbiseleri ile gitmiş, ülkeye barış gelsin demişti. Eşi Botaş kuyularında işkence görmüş Irak’a sığınmıştı.
2- Mazlum Erenci, TMK (Terörle Mücadele Kanunu) mağduru, taş atan, hapis yatan, ceza alan bir çocuk. Dağa çıktı, Dersim’de (Tunceli) operasyonda yaşamını yitirdi. Cenazesini taş atan çocuklar taşıdı, on binler uğurladı, duygu seli, öfke ruh hali vardı.
3- Yüksekova’da yeni evli iki uzman çavuşun öldürülmesi. Kaldırımda resmi yürek parçalayan üçüncü fotoğraf. Ölen ana, çocuk ve uzman çavuşlar hepsi bizim insanımız. Türkiye’nin krizi, acısı, sorunu değil mi? Üç fotoğraf Türkiye’nin felaketi değil mi?”
Hasip Kaplan Meclis’e sesleniyor:
“Siyaset yönetebilme sanatı ise, insanlığın bittiği vicdanın sustuğu bu üç fotoğraf, parti grup çıkarları öne konularak ülkenin sürüklendiği felaket karşısında kibirli, mağrur restlerin, çözümsüzlüğün ne kıymeti var. Kaybedilen her an, bir insanımızın yaşamını kaybetmesi demek değil mi? Yaşamı vermediklerimize ne verebiliriz? Çözüm bulamayan siyasetin hepimiz sorumlusu değil miyiz?”
Siyasetçi-milletvekili olarak milyonlarca kez özür dilemiş, gaz bombasından ölen anadan, dağda ölen, taş atan çocuktan, öldürülen genç askerlerden.
Yeter mi?!
|