İZİN verirseniz önce Süheyl Batum için şu iki saptamayı yapacağım:
BİR: Eleştiriye tahammülsüzdür.
İKİ: Dili saldırgandır.
Nereden mi biliyorum? Kendimden...
Süheyl Batum, Vatan gazetesinde köşe yazıyordu.
Ben de kendisini eleştirmiştim.
Bana cevap olarak “Seni gidi dönek... Seni gidi Nişantaşı özentisi...” havasında bir yanıt vermişti. O günlerde “Dalaksız” suçlaması henüz piyasaya sürülmediğinden “Seni gidi dalaksız...” dememişti.
Kısacası...
Süheyl Batum’un tahammülsüzlüğü ve saldırgan dili, kişisel tecrübelerimle test edilip onaylanmıştır.
* * *
Geçtiğimiz günlerde Habertürk’te bir tartışma programında Süheyl Batum hem tahammülsüzlüğünü, hem de saldırgan dilini ortaya koymuş:
Programda CHP’yi eleştiren Taraf’ın Ankara Temsilcisi Lale Kemal ile Star yazarı Nasuhi Güngör’e “AKP karşımıza çıkamıyor, sizin gibileri üzerimize salıyor” demiş.
Hakikaten yakışıksız bu cümleler karşısında hem Lale Kemal, hem de Nasuhi Güngör bir protesto gösterisi yaparak programı terk etmiş.
* * *
Süheyl Batum’un nezaketsizliği tamam da...
Platformda kalıp ona hak ettiği cevabı vermek yerine platformu terk eden Lale Kemal ve Nasuhi Güngör’e ne demeli?
Uğradıkları haksızlıkları protesto etmek maksadıyla Meclis’e girmeyen CHP ve BDP’yi “çok yanlış yaptılar çok” diye eleştiren bu iki gazetecinin, uğradıkları en küçük haksızlık karşısında “platform”u terk ederek protesto gösterisi yapmaları bir parça “çelişkili” bir tutum değil mi?
İnsan ister istemez şöyle diyor:
Neden sorunlarınızı platform içinde kalarak çözmediniz ki?
Basit, yalın ama acıtıcı bir Madımak sorusu
YILLARDIR Sivas’ta gerçekleşen Madımak Oteli Katliamı’nın sorumluları aranıyor.
- Önce “Birileri geldi, oteli yaktı ve gitti” dendi.
- Sonra otel yakmayı bir şenliğe dönüştüren kalabalığa tek bir sözcük dahi edilmeden sadece “Devlet neredeydi? Devlet nereydi?” dendi.
- Daha sonra “Derin devlet yaptı” dendi.
- İki sene önce “PKK yaptı” dendi.
- Geçen sene “Ergenekon yaptı” dendi.
- En son dün “Bir Özel Harekât ekibi yaptı” dendi.
* * *
Tamam... O yaptı, bu yaptı...
Tamam... O kışkırttı, bu kışkırttı...
Bu konuda benim basit, yalın ama acıtıcı bir sorum var.
Şöyle bir soru:
Madımak Oteli’nin önünde toplanarak “otel yakma şenliği”ne katılır gibi olaya katılan, “Yak ulan yak” diyen, tekbir getiren, slogan atan binlerce kişinin bu işteki sorumluluğu hakkında ne diyeceksiniz?
Cenazesini kılalım
ADINI vermeyelim de reklamı olmasın:
Bir tesettür firması var ki iki eşarp fazla satmak için din ve dince kutsal sayılan değerleri barbarca kullanmaya devam ediyor.
Dini resmen ticarete alet ediyor.
En son düzenlediği defilede erkek mankenlere “cenaze namazı” kıldırmış bu firma.
* * *
İster az dindar olalım, ister çok dindar, hiç fark etmez. Yapmamız gereken şöyle bir şey var:
Dini değerleri resmen, alenen ve utanmazca ticaret için kullanan bu “din kurnazı” firmanın cenaze namazını hep birlikte kılmak.
Ama “Nasıl bilirdiniz?” sorusuna “İyi bilirdik” denmeyecek, ona göre...
Eşitliğe dair üç kural
- Kiminle hangi üslupla konuşuyorsanız, karşınızdakinin de sizinle o üslupla konuşmaya hakkı doğar.
- Kime hangi soruyu soruyorsanız, karşınızdakinin de size o soruyu sorma hakkı doğar.
- Kimi hangi nedenlerle eleştiriyorsanız, karşınızdakinin de sizi o nedenlerle eleştirme hakkı doğar.
Yar bana biraz sükûnet
- Bir İsveç sıkıcılığı, bir Norveç tekdüzeliği bizim için hakikaten çekilmez olur... Eyvallah!
- “Eğitime ayrılan pay binde bir mi, binde iki mi artsın” diye tartışmak bize gelmez... Eyvallah!
- Monotonluk, yavaşlık, vukuatsızlık, aşırı huzur bizi bozar... Eyvallah!
- Can sıkıntısından intihara meyletmek bizim kitapta hiç yazmadı, yazmayacak da... Eyvallah!
* * *
Ama, fakat, lakin!
Bu kadarı bizim için bile fazla değil mi? Düşünün:
Tam “yemin krizi” bir parça “alışılmış bir sorun” haline gelmeye başlamışken...
“Hop” diye “Fenerbahçe’nin dokunulmaz sanılan başkanı Aziz Yıldırım’a dokunuldu” haberi, bir bomba gibi patlayıverdi gündemin üstüne.
Sadece Aziz Yıldırım mı?
Futbol dünyasını baştan aşağı tarumar eden bir gözaltı operasyonu...
Dört başı mamur bir şike iddiası...
* * *
Sanki memleketimizi uzaktan, çok uzaktan yöneten fantastik bir “tansiyon yükseltme büyücüsü” ile bir “kriz çıkarma perisi” var.
Ve o “büyücü” ile “peri”, tansiyonun hafiften düşmeye başladığını fark edince başlıyorlar kazanı kaynatmaya...
Olay o kadar böyle ki...
Ben şimdi gayet ciddi bir şekilde “Bizim yaz tatili erken seçime kurban gidebilir” bile demeye başladım ki hafazanallah, hafazanallah!
Köşeciler hakkında uyandırma rehberi
- Eğer bir köşe yazarı, herhangi bir meseleyi anlaşılmaz, karmaşık, uzun ve dolambaçlı yazıyorsa bilin ki o yazarın kafası karışıktır ve meseleyi tam olarak kavrayamamıştır.
- Eğer bir köşe yazarı, bir olayın tüm sorumluluğunu “karanlık eller”e, “derin yapılar”a, “gizli odaklar”a yüklüyorsa bilin ki o yazar “komployla kaytarma” denilen bir kurnazlığa imza atıyordur.
- Eğer bir köşe yazarı, bir olayın iki sorumlusundan sadece birine çakıyor diğerini ihmal ediyorsa bilin ki tarafgirliğin dik âlâsını yapıyordur.
- Eğer bir köşe yazarı korkup tırsmakla suçlanıyorsa bilin ki memlekette köşe yazarlarının korkup tırsmalarına yol açan bir vasat vardır.
- Eğer bir köşe yazarı, “Gündelik tartışmaları bırakıp resmin büyüğüne bakalım” demeye başlamışsa, bilin ki o yazar için “gündelik tartışmalara girmek” hafiften tehlikeli bir hal almıştır.
Günlerin tortusu
- Ayşe Özyılmazel ile Ali Taran evliliği için baştan beri “Bana ne, sana ne, kime ne?” noktasındayım... Ama gazetelerde bu evliliğin özellikle Ayşe’nin de katkılarıyla ballandırıldığını, köpürtüldüğünü ve uçurulduğunu gördükçe... Bu işin artık “Bana ne, sana ne, kime ne?” durumunu aşma noktasına doğru hızla kaydığını hüzünle müşahede etmekteyim.
- Bir sonraki hamleyi hesap etmemek, edememek... CHP’nin temel sorunu bu galiba. Ne dersiniz? Kemal Bey’in satranç oynamaya merak sarmasının tam sırası değil mi?
- İstanbul hafiften boşaldı... Gazeteler özel plaj sayfaları yapmaya başladı... Yaza damgasını vuracak şarkılar piyasaya sürüldü... Türkbükü vücut sergileme şenlikleri başladı... Bodrum’daki gazeteci sayısı, şehirlerdeki gazeteci sayısını üçe katladı... Kısacası artık iyiden iyiye yaz geldi.
- Tüzük severlere, yasak kutsayıcılarına, kural tapıcılarına kötü haber: Meclis’te kadınlara pantolon yasağı kalkıyormuş. Hadi bakalım... Darısı başörtüsüne...
|