Cumhurbaşkanı'nın parti liderleriyle başlattığı görüşmelerin olumlu bir sonuca bağlanması, , yasalarımızın ve geleneklerimizin de gereğidir.
Ankara’da Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, parti liderlerini davet edip krize çare bulunmasını kolaylaştırmaya çalışıyor.
İsabetli bir girişim yapıyor. Çün-kü, bu krizin devam etmesinin kimseye faydası yok. Sadece zararı var. Krize çare bulunmasının ise herkese faydası var. Hepimize. Ülkemizin vatandaşlarının tümüne.
Bölgemizdeki ülkelere bakın: Suriye’den Yemen’e, Mısır’dan Libya’ya uzanan olaylar, birçok ülkeyi cehenneme çevirmiş... Bunun çaresini bulmak değil... Çünkü hiçbirinde demokrasi yok. Demokrasiyi isteyenler var. İstemeyenler var... Birbirleriyle çarpışıyorlar.
Demokrasiyi istemeyenler iktidarda... Bir kısmı, iktidarı terk etmek zorunda kalıyor ama, yer-lerine gelenlerin de ne yapacağı belli değil. Çünkü bu gibi durumlarda demokratik rejimi birdenbire kurmak kolay değil. Türkiye’nin o yolda 1945’te attığı ilk adımları bile hâlâ atabilmiş değiller. İşleri güç...
Diğer komşularımızdan biri Yunanistan... 1974’ten beri muhafaza ettiği demokratik rejimini sürdürüyor. Ama o da, diğer bazı Avrupa Birliği ülkeleri gibi büyük bir ekonomik krizin içinde. Ve hepsinden daha beter bir halde...
Onun da işi, o açıdan güç...
Türkiye, bütün tablonun ortasında, sorunları olan, ama o sorunlarını çözme imkânı, komşularına göre çok daha fazla olan bir ülke...
Yeni bir seçimden çıkmış, yeni bir yasama dönemine girmiş.
Demokrasi açısından kaygı verici gelişmeler yaşasa da, onların üstesinden gelebilme kapasitesi hâlâ var. Ekonomik açıdan karşılaştığı meseleler de, diğer bazı ülkelerdeki kadar büyük değil... Gelişmesine, bazen tartışmalı aşamalardan da geçse, devam ediyor.
Kısacası: Bu yasama dönemine çok daha umutla ve iyimserlikle başlama imkânı var.
Ama işte ortaya, birkaç yazıdır değindiğimiz bu kriz çıktı. Cumhurbaşkanı işte onun çözümüne katkıda bulunma arayışı içinde.
Aslında o çözüme ulaşmak da hiç zor değil... Çünkü Meclis’teki partilerin hiçbirinin resmi açıklamalarında ‘O dokuz milletvekili tutuklu kalsın. Tutuklu kalmaları daha iyi’ diye bir görüş yok...
Gerçi tek tek bazı siyasetçilerden ‘Şu tutuklular çıkmalı ama, ötekiler çıkmamalı’ gibi ‘tez’ler işitiliyor ama, böyle bir ‘çifte standart’ın genel bir onay kazanması mümkün değil... Çarenin ancak, hepsinin ortak paydasına uygun evrensel standarda göre oluşturulabileceği biliniyor. O standart da belli: “Seçildiği sırada, tutuklu bulunan milletvekillerinin tutukluluğu devam ettirilemez.”
Bu, zaten siyaset hayatımız için yeni bir standart değil. Demokratik hayatımızın başlangıç yıllarından beri uyguluyoruz onu...
Daha 1950 yılının 14 Mayıs’ın-daki seçimde, Demokrat Parti listesinden milletvekili seçilen gazeteci-yazar Mümtaz Faik Teyfik’in, seçimden üç gün sonraki -17 Mayıs’taki- tahliye edilişi tekrar hatırlayalım: Gazeteler bunu son derece doğal bir olayın haberi olarak yayımlamışlardı: ‘Mademki milletvekili seçildi, öyleyse serbest bırakılacaktır’ anlayışı içinde...
Karar, seçimi kaybeden, ama henüz iktidarı devretmemiş olan CHP hükümeti zamanındaki adalet mekanizmasınca hiç vakit geçirmeden alındı. İlgili savcılığa bildirildi. Savcı gereğini yerine getirdi. Gazeteler de bunu 1’nci sayfalarının en altında normal bir gelişmenin haberi olarak verdi.
Veya 1957’nin 27 Ekim’indeki genel seçimden sonra, dönemin ünlü siyasetçisi Osman Bölükbaşı’nın tahliyesiyle ilgili haberlere bakalım:
Aslında, ülkemizde 1950 ile 1957 arasındaki siyasi parti ilişkileri çok gerginleşmişti. İktidardaki Demokrat Parti, Millet Partisi lideri Bölükbaşı’ya karşı çok ağır tedbirler almıştı. (Daha önceki partisini kapatmış, seçildiği Kırşehir’i il olmaktan çıkarmış, sonradan yeniden il haline getirmekle birlikte sınırlarını hayli küçültmüştü.)
Bölükbaşı’nın da tahliyesi, gerçi mahkemelerin çelişkili kararlarıyla birkaç hafta sürdü ama, gerçekleşti. Bölükbaşı, önce evine gitti, sonra da Meclis’e gelip yemin etti.
2007’de milletvekili seçilen BDP’li Sabahat Tuncel’in durumunda, yeniden süratli bir tahliye gerçekleşti. İstanbul’un 3’üncü bölgesinden milletvekili seçilen Sabahat Tuncel, 22 Temmuz 2007 seçiminden bir hafta sonra tahliye edildi, yemin etti.
Özetle: Hukukun evrensel kuralları gibi, yürürlükteki yasalarımız da, adalet mekanizmamızın gelenekleri de aynı yöndedir.
Seçildiği sırada ‘tutuklu’ olarak cezaevinde bulunan milletvekili, tahliye edilir, Meclis’e gider, yeminini eder. Bu geleneği, bu defa da uygulamak için, artık kanun değişikliği gerektiğine göre, başta AKP olmak üzere, tüm partilerimiz, Cumhurbaşkanı’nın açtığı yolda bir uzlaşmaya varmalıdır.
|