Meclis, 12 Haziranda seçilen milletvekillerinden sadece AKP ve MHP milletvekillerinin katılımıyla açıldı! Ancak Türkiye tarihinde ilk kez, bir bölüm milletvekili (170 milletvekili) Meclisin açılış günü “yemin etmedi”.
Evrensel okurları, Emek Demokrasi ve Özgürlük Blokunun vekillerinin neden meclise kayıt yaptırmadıklarını ve yemin etmediklerini ya da CHP’li vekillerin neden yemin etmediklerini biliyor. Ancak ülkenin eski başbakanı, herhalde yeni başbakanı da olacak olan Tayyip Erdoğan, “Millet Meclise girip çalışmamızı istiyor” diyor. Yani “Blok ve CHP vekillerinin, kendilerini seçen milletin kendilerine oy vermesinin amacına aykırı olarak davrandığını söylemek istiyor.
Burada şunu açıkça belirtelim ki, Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku'nun milletvekilleri, Hatip Dicle’nin vekilliğinin elinden alınması (Çalınması demek daha doğru) ve cezaevindeki vekillerin salıverilmemesini protesto etmek için Meclis çalışmalarına katılmayacakların açıklamışlardır. CHP’liler de kendi tutuklu vekil arkadaşlarının salıverilmemesini protesto için Meclis çalışmalarına katılmıyorlar. Yani, Meclis çalışmalarını protesto eden vekiller, “sine-i millete dönmemiş”ler, Meclisi boykot etmemişler yalnızca Meclis çalışmasını boykot etmişlerdir. Çünkü onlar, Meclisin seçilmiş tüm milletvekilleriyle toplanmasında ısrarlarını ifade etmek üzere bir protestoya girişmişlerdir. Bu yüzden de bugün Mecliste ortaya çıkan sorun, Erdoğan’ın göstermek istediği gibi, “Blok” ve CHP’li vekillerin kendilerini seçen halkın isteğine karşı olarak Meclise girmemesi değil, halkın seçtiği vekillerin Meclise girmesini önleyenlerin, en başta da Erdoğan ve partisinin hırslarının ve amaçlarının çıkardığı bir sorundur. Çünkü böyle dört ayrı mahkemenin, aynı gerekçelerle dokuz vekil için aynı kararı vermesi, kendi başına bile kararın hukuki değil siyasi olduğunun açık kanıtıdır.
Başbakanın konuya ilişkin ilk ve son açıklamaları da (Önceki gün yaptı bu açıklamaları), kriz ortaya çıktığı ilk günlerde “AKP’nin topu taca atma” amaçlı açıklamasıyla aynı doğrultuda olmuş, “Gelen gelir gelmeyen de gelmez. Bu bizi ilgilendirmez” tavrını yansıtmıştır.
Öyle anlaşılmaktadır AKP ve onun lideri, sorunu Mecliste yasal düzenlemelerle ve mahkemeler üstündeki baskıyı kaldırarak değil ama “bilek bükerek”, “diz çöktürerek” “çözmeyi” amaçlamaktadır. Elbette Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku'nun (herhalde CHP’nin de) Meclis çalışmalarını boykot etmesi demek, onca vekilin, partilerin, örgütlerin oturup Meclisteki çoğunluğun vicdanına hitap edip, onların sorun çözmesini beklemek değildir.
Tersine bu tutum vekiller ve parti örgütleri için, ülkenin her yanını, her meydanını, her salonunu “meclis” ilan etmeleri anlamına gelmektedir. Yani vekiller ve partileri, seçilmiş vekillerin vekilliğinin nasıl çalındığını, tutuklu vekillerin nasıl bir adaletsizlikle karşı karşıya olduğunu göstermek ve ülkenin sorunlarını çözecek bir Meclisin çalışmasının, hukukunun ne olması gerektiğini ortaya koyacaklardır. Dahası AKP’nin Meclisi kilitleyerek neyi amaçladığını da teşhir edeceklerdir.
Tersten söylersek, Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku ve CHP’nin vekillerinin içinde olmadığı bir Meclisin, bırakalım ülkenin demokratikleşmesi, en başta ve çözümü olmazsa olmaz bir sorun haline gelen Kürt sorunun çözümü ya da yeni bir anayasa yapmayı, küçük bir adım atmayı bile başarma şansı yoktur.
Hatta diyebiliriz ki, “Blok” vekillerinin olmadığı bir Meclis ne Kürt sorununun çözümü konusunda adım atacak düzenlemeler yapmayı ne de anayasa değiştirmeyi gündeme alabilir.
Peki, CHP ve Emek Demokrasi ve Özgürlük Blokunun vekillerinin “yemin etmediği” ve çalışmalarına katılmadığı bir meclis açılmış sayılacak mıdır?
Bu soruya, bırakalım halkı, vicdan sahibi öteki partilerden milletvekilleri “Evet, Meclisimiz açılmış, halkın sorunlarını tartışacak bir Meclis olarak çalışacak” yanıtı verebilir mi?
Bir adım daha atalım ve soralım: Eğer kısa sürede bu sorun çözülmezse böyle bir Meclisin meşruiyetinden söz edilebilir mi?
|