Genel tabloya bakarsanız “genel af”fa gidilmesinden başka çözüm kalmadığını görüyorsunuz. Öcalan’ın ev hapsiyle başlayacak şekilde özgürlüğüne kavuşturulması neredeyse PKK’nın “Kürt özerk bölgesi” talebinin bile önüne geçmeye başladı. Terör örgütü liderlerinden Murat Karayılan’dan başlayarak dile getirilen çözüm önerilerinde hep bu var.
Öcalan ise İmralı’dan yaptığı son açıklamada ağır bir dille Hatip Dicle’ye yapılanı eleştirdikten sonra hükümete de “dayatma” anlamında çözüm önerileri getirdi. Öneri ki ne öneriÖ “Artık söz yetmez, söylediklerimi derhal yapacaksınız” diyor özetle.
‘SAVAŞ ÇIKAR’
“Yeni hükümetin kurulmasını beklemeye de gerek yok, eskisi yapabilir. Kürt sorununun anayasal çözümü gerçekleşecek, bunu yapmazsanız devrimci savaş başlayacak” diyor. Kürt sorununun demokratik çözümünün 8 boyutu olduğunu, en başta “demokratik özerkliğin verilmesi”nin geldiğini, o olmazsa zaten diğerlerine geçmeden o savaşın başlayacağını vurguluyor.
“Silah bırakmamış bir terör örgütü ile başlatılan açılımda gelinen nokta” budur. Açılımdan ilk söz edildiğinde de BDP ile PKK ortak çalışmaktaydılar, BDP’li belediye başkan adaylarını bile PKK belirliyordu, bugün BDP’nin yaptığı protesto yürüyüşlerinde de Öcalan posterleri taşınıyor. Ayrıca zaten Öcalan son konuşmasında da “devletle yaptığı görüşmeleri halkın bilmesi gerektiğini” söylüyor.
SÜRPRİZ Mİ OLACAK?
O bile söylüyor ama devletin toplumu bilgilendirmesi gibi bir durum hala mevcut değil. Yani yeni anayasa ile bu özerklik talebi ve arkasından gelen diğerleri yerine getirilecekse büyük ihtimal bu halka sürpriz olarak yapılacak. Asıl önemli olan ise “halkı büyük tepkilere sürüklemeden” Öcalan’ın ev hapsine alınabilmesi için bulunması gereken çözüm.
Genel bir af çıkarılıp Öcalan’ın da o kapsama alınması sağlanırsa bu daha kolay kabul ettirilebilir, o halde belki de PKK devamlı “ev hapsi”ni tekrarlayarak sürecin oraya yönlendirilmesini sağlıyor. Bakalım (açılım başladığında sonuçta buraya gelineceğini ilk gün söylediğim gibi) doğru tahmin etmiş miyim, anlamak için çok az zaman kaldı!
*****
Hakimlerin ‘insan hakkı’ anlayışı!
Ülkenin önemli gazetecileri, bilim adamları, generaller, parti başkanları “tuvaleti içinde küçücük hücrelere” tıkılırken 30 bin kişinin ölümünden sorumlu terör örgütünün lideri “olabilecek en iyi şartlarda” yaşatılıyor, adasından devlete şartlar dayatıyor, sıkılmasın diye yanına arkadaş veriliyor.
Haydi bunlara bile susuldu. Ama dün verilen haberde Hakim’in; eski 1’inci Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan’a “Mahkemeye karşı kafanızı sallamayın yoksa sizi dışarı atarım” dediği bildiriliyordu ki eh artık bu kadarı fazla. Nasıl bir yargılama tarzıdır, 27 Mayıs darbesi sonrasında Adnan Menderes’e ailesinin, çocuklarının önünde yapılan “oturma, kim sana otur dedi, kalk ayakta dikil” uyarıları ve hakaretleri mi örnek alınıyor?
O zaman demokrasi yoktu, darbe dönemiydi ve hiçbir şeyin hesabı sorulamıyordu, şimdi nasıl açıklanacak? Hakimin karşısındakiler mahkum değil, “şüpheli” ve bunların yüzlercesi “duruşmayı böyle bekleyeceksiniz” diye içerde tutuluyor. Koskoca bir orduya komutanlık etmiş bir generale ve diğer şüphelileri hakimler böyle “çocuklara bile yapılmayacak şekilde” azarlayabilir mi? Bırakın hukuku bir yana sadece insan olarak bile cevap “hayır”dır.
Bir yanda bunlar yaşanırken diğer yanda “Öcalan’a ev hapsi” de eksik kalmamalıdır elbette!
*****
Şişli Belediyesi’nin ‘doğal barınak’ sözü!
Sitede baktığım sokak kedileri arasında yine “kusursuz anne” bir kedi vardı. Önceleri gelir mamasını yer, mahzun-kırgın bakışlı gözleriyle bana bakar ve kaybolurdu. Sonra hamile olduğunu farkettim ve onu daha iyi beslemeye başladım. Adı da “hamile kedi” kalmıştı. Kış ortası olduğu için güvenle, sıcak bir yerde doğum yapabilsin diye onu dikkatle yakalayıp veterinere götürdüm (Güvenlik görevlimiz Alaaddin ve Beşiktaş Belediyesi ‘yakalama uzmanı elemanları’ bu konuda süperler).. Kapının açık kaldığı bir anı fırsat bilerek kaçmış. Günlerce ‘benim yüzümden oldu, şimdi tanımadığı bir çevrede nasıl doğurup yavrularını besleyecek’ diye üzülürken bir sabah yolu bulup o koca karnını taşıyarak döndüğünü gördük.
Doğurdu, yavrularının bir iki tanesini ağzıyla oradan oraya taşırken düşürmüş, ölmüşler. Kala kala üç yavru kalmıştı ki onlara iki aydır bir “insan anne” kadar dikkatle baktı. Ne zaman yanlarına yaklaşsam hepsini sarmaş dolaş yatarken veya birlikte oynarken görür sevgiyle bakakalırdım. Önceki gün güvenlik görevlileri “üçüncü yavru ortalarda görünmüyor, bir şey oldu herhalde, anneleri de döne döne onu arıyor, bütün gün diğer iki yavrusuyla etrafta koşturuyor” dediler. Kendileri de aramış ama bulamamışlar. Dün sabah “onu bulduk, bir yere sıkışmış ve çıkamamış, herhalde anne de uğraştı, başaramadı, ölmüş” dediler.
Gözümden yaşlar süzüldü (şu anda da devam ediyor), sabah anneyi görmüştüm ve yemek yemeye yanaşmamıştı, onları “duyguları olmayan yaratıklar” olarak görenler nasıl da hata ediyorlar. Böyle düşünenlerin “hamile kediyi ve kendisine ait olmayan onlarca yavruyu emzirip, bir panter gibi koruyan diğer anneyi” hatırlamalarını isterim.
BAŞKAN’A GİTTİM!
Çoğu aç ve hasta vaziyette sokaklara atılmış kedi ve köpekleri, bu kontrolsüz çoğalma ve bakımsızlıkla nasıl perişan olduklarını gördükçe dayanamadım, dün ‘İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin; içinde klinikleri olan doğal park ve barınaklara öncülük etmesini’ yazdığım gibi Şişli Belediyesi ve Başkan Sarıgül de bu öncülüğü başlatabilirdi. Başarılı, güçlü ve “farklı adımlar atabilen, değişimci” belediyeler bu adımı da atabilir, bu medeniyetten uzak tabloyu değiştirebilirdi. Mümkün olduğunca çok hayvan özenle kısırlaştırılır, tedavi edilir ve zamanla azalmalar sağlanabilirdi. İki ay kadar önce Mustafa Sarıgül’le görüşmeye gittim.
Zaten çok sayıda hayvanı koruduğunu, daha yeni bir “hayvan rehabilitasyon merkezi” açtığını bildiğim Başkan Sarıgül konuyu ilgiyle karşıladı, “Ayazpaşa’da büyük bir arazi olduğunu, orayı birkaç hafta içinde alacaklarını” söyledi ve bu alanı “doğal, bakımlı, veteriner doktorları olan bir hayvan parkı”na çevireceğinin sözünü verdi. Elbette burası sorumsuz “hayvan sahiplerinin artık sıkıldıkları, bakmak istemedikleri kedi-köpeklerini, yeni doğmuş yavruları atıp kurtulacakları” bir park olmayacak. Gönüllülerin topladığı sokak hayvanları getirilip kurtarılacak, kısırlaştırılacak, rahat bir ortam sağlanacak.
BAĞIŞ YAPANLARIN ADI VERİLECEK
Bazı hastane veya müzelerdeki gibi “bağış yapan hayvan severlerin isminin verildiği” ve bunların medyada duyurulduğu bölümler olan, hayvan sahibi olmak isteyenlerin de kısırlaştırılmış 6 aylık kedi ve köpeklerden seçim yaparak alabileceği bir doğal park. Bu arazi Büyükşehir’e aitse Başkan Kadir Topbaş’ın yardımcı olacağını umarak “kısa sürede haber vereceğini” söyleyenŞişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’den o haberi bekliyorum artık. Eğer İstanbul ve Şişli bu öncülüğü yapar, hükümet de diğer tüm belediyelerin katılımını isterse. Bir kampanya başlatılır, HAYTAP, gönüllü sanatçılar ve diğer gönüllüler katılır, vatandaşlar da imza toplayarak kendi ilçe belediyelerinden aynı şeyi talep ederse kontrolsüz artan ve sefil olan sokak hayvanlarını büyük ölçüde kontrol altına alabiliriz. Bu kampanyayı kim isterse o, örneğin “HAYTAP ve sanatçılar” yönetebilir, parklara isimleri yazılabilir.
Haydi, ilk adımı atalım ve bunu başarabileceğimizi ispatlayalım.
|