Güler Buğday, Bursa siyasi kamuoyunun yakından tanıdığı bir isim. CHP ve SHP’de yıllarca çalıştı, inandığı doğrular uğruna mücadele etti. Uzaktan algıladığım kadanyla, haksızlıklara boyun eğmeyen bir kişiliği var. Bu yüzden tabuların üstüne üstüne gitmekten hiç çekinmiyor. Öyle sanıyorum ki, o, bu kentte yerel politikaya gerçek anlamda “nitelik” kazandırma kavgası veren sayılı kişilerden biri. Bu ülkenin canına okuyan, toplumun önünü tıkayan çürümüş kasaba politikası bir gün yok olacaksa, Güler Buğday gibilerinin kavgasıyla yok olacak… Güler Buğday, Şimdi yeni bir kimlikie, “yazar” kimliğiyle karşımızda. İşte, Annemin de Başını Ezerler mi? adıyla, An Yayıncılık’tan çıkan “anı-roman”ın ilk sayfasından birkaç satır: “Ülkede terör ve siyasi cinayetler dayanılmaz bir boyuta ulaşmış, kitlesel imhalara dönüşmüştü. Ozellikle sol düşünceli insanlara yönelikti bu cinayetler. Siyasetle hiç ilgisi olmayan sıradan insanlar bile sokağa çıkmaya korkar olmuşlardı. Mahalleler, semtler sağ ve sol görüşlü gruplar arasında parsellenmiş, kurtarılmış bölgeler oluşmuş, hatta kurtarılmış bölgelerin yerini kurtanimış şehirler almıştı.” Kestirmeden söyleyeyim; Buğday, 12 Eylül öncesi ve ertesine ışık tutuyor anı-romanında. Türkiye sokaklarının kana bulandığı, Şiddet ve terör fırtınalarının estiği bir döneme götürüyor bizi. İdeolojik cinayetlerin karabasana dönüştüğü karanlik bir döneme… Güler Buğday, bir öğretmen olarak yaşadığı işkenceli yılların “tanıklığını” yapıyor anı-romanında. Büyük ölçüde Bursa, Aydın’ın Ortaklar ilçesi ve Ankara’da geçen olaylar zinciri, romanın başkişlieri olan Gülgün, Mert ve küçük Arzu’nun çevresinde gelişiyor. Güler Buğday, kendi yaşamından yola Çıkmış olsa da, “karakter” yaratmada oklukça başanli. Romanda müthiş bir “Gülgün” tipi var. Hiçbir haksızlığa boyun eğmeyen, mücadele simgesi bir tip. Sanki, Brecht’in “Cesaret Ana”sının Türk versiyonu! Buğday’ın “belge” değeri de taşıyan yapıtında her şey var: Devrimci-ülkücü çatışması, siyasal sapmalar, ihanetter, sürqünler, işkenceler, polis talığı, temiz dostluklar, her Şey… Bir yönüyle, 1402 sayılı “hukuksuz kanun”un antitezi de sayılabilir bu ilginç yapıt. Sağcı ya da solcu olsun, 12 Eylül öncesi ve ertesini yaşayanlar, kendilerinden çok şey bulacaklardır Buğday’ın kitabında. Güler Buğday, bir sohbetimizde, Annemin de Başını Ezerler mi?’de anlattığı olaylardan çok daha çarpıcı olaylar yaşadığını, asıl onlan yazmak istediğini söylemişti bana. Bence, onlan da bir an önce yazmalı, sunmalı okurlara. Çünkü, kitabını bana imzaladığı satırlarda vurguladığı gibi, “Kahrolası gerçeklerin, çileli yaşanmışlıkların unutulup, haksızlıkların devam etmemesi için; yazılan her satır, unutulmaya, yok olmaya mahkûm en doğnı sözden daha önemlidir.”
|