Basın dahil 200’e yakın kişinin önünde dün söylediğimi yazıya dökeyim: YSK’nın Hatip Dicle kararı ile ve bunun yol açtığı 35 BDP milletvekilinin TBMM’ye katılma kararı geri döndürülmezse, 12 Haziran seçimleri sonuçlarıyla birlikte iptal edilmiş demektir.
Durum, bu kadar ciddi, böylesine vahimdir.
Elbette ki, 12 Haziran seçimlerinin sonuçlarıyla birlikte iptalini bir “metafor” olarak kullanıyorum. Bundan kasıt, 12 Haziran seçim sonuçlarının “fiilen” böyle bir anlam ve sonuç doğuracak bir hale dönüşmüş olmasıdır.
Aksi halde, BDP’siz bir parlamento pekala toplanabilir. Yasa çıkarabilir. Hatta anayasa bile yazabilir.
Bütün bunlara hiçbir engel yok.
Topal parlamento
Ama, BDP’siz bir parlamento, 3 milyona yakın Kürt oyunun temsil edilmediği bir parlamento, Kürt sorununu çözemez. Kürt sorununu çözme amaçlı yeni bir anayasayı yazar ama o anayasa sadece bir metin olarak kalır. Zira, Kürt sorununu doğrudan temsil eden ve sadece bu nitelikleri nedeniyle seçilmiş olanların katkısının olmadığı, hatta reddedildiği bir anayasayı içinde ne yazarsa yazsın, Kürtlerin hatırı sayılı bir bölümüne uygulattıramazsınız.
O nedenle, konu, bir milletvekilinin milletvekilliğinin düşürülmesi konusu değildir. Bir Hatip Dicle, 35 milletvekilinin birden TBMM’ye girmeme kararına yol açıyor. 36 milletvekilinin temsil edilmesi, yasama çalışmalarına katılmaması, Kürt sorununa doğrudan taraf olan bir “siyasi organizma”nın TBMM’de temsil edilmemesi sonucunu doğuruyor.
Defalarca vurguladık, BDP’nin ve temsilcilerinin siyasetteki “özgül ağırlığı” aritmetik olarak hesaplanmaz. Ortada, niceliksel değil, niteliksel bir durum söz konusudur. BDP’siz bir parlamento, “topal bir parlamento”dur; topal bir parlamento ise 12 Haziran’ın sonucu olan tablo değildir.
Nedir?
Vesayet rejiminin kalıntılarından birinin, YSK’nın dizayn ettiği bir parlamentodur.
BDP, sadece Öcalan’ı dinleyecek
BDP’lilere kararlarının yanlış olduğunu tekrarlamanın ve onları parlamentoya davet etmenin de bir manası yoktur. BDP’lilere aldıkları kararı değiştirecek tek merciin, İmralı olduğu biliniyor.
Nitekim, dün benim kaleme aldığım TESEV’in “Dağdan İniş-PKK Nasıl Silah Bırakır?” Raporu’nun tartışıldığı İstanbul’daki panelde Aysel Tuğluk, (diğer panelistlerden biri Ak Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu ile CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu idi) Abdullah Öcalan, “TBMM’ye dönün” diye bir çağrıda bulunursa ne yapacaksınız?” sorusuna gayet net biçimde “Sayın Öcalan’ın parlamentoya dönüş konusunda söyleyeceği sözler önemli. Bunu söyleyeyim. Mutlaka etki yaratır, grubumuz tarafından mutlaka değerlendirmeye alınır. Biliyorsunuz, DTP’nin kapatılması sonrası gelişmelerde de bu açıdan önemliydi, değerlendirdi. Bu defa da tabii öyle bir etkisi olacaktır” cevabını verdi.
Yani, Öcalan, “TBMM’ye girin” derlerse, Diyarbakır’da önceki gün aldıkları kararı iptal edecekler.
Demezse, “durum düzeltilene kadar, TBMM boykotuna devam”...
Böyle şey olur mu?
Olur. Oluyor. Oldu.
Öcalan’ın tavrının ne olduğunu bugün ya da engeç yarın öğreneceğiz, zira avukatları dün İmralı’ya hareket ettiler. Önceki gün bozulmuş olan koster, dün düzelmişti anlaşılan. İmralı’ya giden koster arızalarının teknik ya da meteorolojik değil “politik” olduğu artık biliniyor.
YSK kararının ertesi günü bozulan kosterin dün İmralı’ya gidişine bir engel olmaması, muhtemelen “devlet”in Öcalan’dan olumlu bir mesaj beklentisiyle ilgili olabilir. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yine dün, ortaya çıkan durumu değerlendirmek için “hukukçu kurmayları” ile değerlendirmesi de dikkate değer.
YSK kararının iptali mümkün
YSK kararının iptali, Hatip Dicle’ye dolayısıyla BDP’lilere TBMM yolunun açılması da mümkün. Bunun ipucunu dün Sezgin Tanrıkulu verdi, “Anayasa’nın 76. Maddesinde yapılacak bir değişiklik, 1 yıllık ceza hükmünü 5 yıla çıkartmak” ve bu yönde TBMM’nin yapacağı bir yasal düzenleme, durumu pekala çözebilir.
Bunu Ak Parti’nin, daha doğrusu Başbakan’ın uygun görmesi ve BDP ile, (ya da İmralı’da Öcalan ile bu konuda anlaşmak) yeterli.
Bu yapılmazsa, Ak Parti bu yönde davranmaz ve Bekir Bozdağ’ın önceki gün basın toplantısındaki feci performansını parti pozisyonu olarak devam ettirirse ve Öcalan, BDP’lilere “TBMM’ye geri dönün” sinyali vermezse ne olur?
Uzlaşma-çatışma düalitesi üzerinde gayet kırılgan bir zemin üzerinde yol alan gelişmeler, çatışma rotasına döner.
Türkiye’nin Suriye görüntüleri vermesi, PKK’nın İran-Suriye ekseni üzerinde dans etmeye başlamasıyla birlikte, Türkiye’nin istikrarı ciddi sarsıntı geçirir. “Topal bir parlamento” ile anayasa yapım çalışmasına –bu ne kadar anlamlı olacak ise- girişiriz.
Öyle bir yasama faaliyetinden de, şayet oradan bir anayasa çıkarsa, bütün bunların hayrı ne olacaksa, görürüz.
Bununla birlikte, gerek dünkü panelde Ak Parti, CHP ve BDP temsilcilerinin havasından, gerekse Murat Karayılan’ın dün yayımlanan, dikkat edilirse esneklik marjı hayli yüksek açıklamasından (bizim medya yine anlamadı ve “tehdit” unsurunu öne çıkarttı), uzlaşma şansının hala hatırı sayılır ölçüde bulunduğunu söyleyebiliriz.
TBMM –tabii, en başta Ak Parti- YSK kararını iptal edecek düzenlemelere girişmeli ve 12 Haziran gecesine geri dönmeliyiz.
Krizi arkada bırakmak için başka çare yok.
|