Sevgili Ancelina...
Oradaki durum hakikaten vahim.
*
25 bin kişi çadırda yaşıyor. Öyle üç gün, beş gün değil, bir aydır... Yağmur yağıyor. Dün mesela, sabaha kadar yağdı mübarek. Zeminden su alıyor. Rutubet had safhada. Gece ayaz. Çoğu romatizma oldu. Kamboçya’dan Etiyopya’dan Vietnam’dan evlat edindin, üç tane de doğurdun, annelik nedir bilirsin... Bebeler var. Yer yatağında. Ateşleniyorlar. Hamileler var. Babalar desen, bir erkeğin hissedebileceği en mahvedici duyguyu... Çaresizliği yaşıyor.
*
Çadırlarda elektrik yok.
Gün döndü mü, zifiri karanlık.
Elektrik verilebilir aslında ama, yangın tehlikesi var. E ocak da yok haliyle. Tencere kaynamıyor. İki lokma ekmek için ellerinde çukur kâseler, Kızılay çadırında kuyruğa giriyorlar. Güya sıcak çorba, alıp getirene kadar, buz.
*
Tuvalet, seyyar.
28 kabin, 25 bin insan.
Önünde bekleyen teyzenin, arkanda bekleyen amcanın biraz sonra o kabinde ne yapacağını bilmen, senin ne yapacağını onların bilmesi... Utancından gece 2’yi 3’ü bekleyenler var.
*
Çamaşırı filan zaten unuttular. Nerde yıkasın? Giy, çıkarma. Ama... Ya saç baş? Yıkanmadan nereye kadar? Kaplıca var, 5 kilometre. Belediye servis koydu, otobüsle gidiyorlar, poşetlerde havlular... Öylesine rezillik ki kardeşim, kimi gülüyor haline sinirden, kimi ağlıyor kahırdan.
*
İşlerinden oldular. Para bitti. Ne taze gelinlerin bileziği kaldı, ne bi ayağı çukurdakilerin kefenliği... Uyku haram. Ha bire sallanıyorlar. 10 bin sarsıntı oldu, deprem fırtınası sürüyor.
*
Diyeceksin ki...
Ne depremi?
*
Simav depremi şekerim.
*
Bugün ziyarete gideceğin Hatay’da 8 bin insan çadırda, Simav’da 3 katı, 25 bin insan bu halde.
*
Bir aydır... Suriyeliler canımız ciğerimiz ama, Simav’dakileri ağaç kovuğunda mı bulduk?
*
19 Mayıs’ta deprem oldu. 12 bin küsur bina vardı, 7 bin küsuru ağır hasarlı. 10 bin kişilik çadırkent kuruldu. Yetmedi. 25 bin kişi sokakta yaşıyor şu anda. Simav komple çadırkent.
*
Kaymakam çadırda.
O derece.
*
Hastane, sahra... Okullar hasarlı, kimse çocuğunu göndermedi bir aydır. Öğretmenler çadırda. Polisler çadırda. Camiler yıkıldı, minareleri göçtü, gençler korkudan gitmiyor, ihtiyarlar “al canımızı da, bu kepazeliğe daha fazla katlanmayalım” diye dua ediyor, düşün gari... Geçenlerde Diyanet İşleri Başkanı ziyaret etti, sabır diledi, ramazanı çadırda geçirecekler.
*
Esnaf bitti. Borç gırtlakta. Memur aileleri çadırda, memurlar acil tayin torpili aramak için Ankara’da... Adamını bulan kaçmaya çalışıyor. Kiralar patladı. Sağlam kalan ev sayısı, parmakla gösterilecek kadar az... Komşuluk filan attık mı mangalda kül bırakmayız ama, kıstırdık mı, köküne kadar saplarız. 250 lira olan kiralar, fır’sat bu fır’sat, 750’ye fır’ladı.
*
Bu sefer diyeceksin ki...
Kimsenin haberi yok mu?
*
Yok maalesef...
Seçim telaşına denk geldiler, gargaraya geldiler. Unutuldular.
*
Malum, yaz da geldi, bizim gazeteci tayfası Bodrum’a vınladı... Beach’leri yazıyorlar.
*
Bebeler çadırda orada.
Dedim ya, elektrik yok.
Televizyon yok.
Bizim lay lay lom televizyoncular sayesinde, dünyanın da onlardan haberi yok. Çünkü, çekileni kameraya çeken yok.
*
Sevgili Ancelina...
Birleşmiş Milletler İyi Niyet Elçisi olurken “hepimiz adalet, eşitlik ve anlamlı bi yaşam için şans istiyoruz; birilerinin çıkıp bize yardım edeceğine inanmak isteriz” demiştin.
*
Senden rica ediyorum...
Buralara kadar gelmişken, Allah rızası için şu Simav ahalisine de bi el atıver ablacım.
Sevaptır.
*
Yap bu güzelliği...
Hatay dönüşü İstanbul’da vaktin olursa, Antakya mutfağının hasosu Antiochia’da rakı ısmarlarım.
Bret’e selamlar, öptüm.
Sincerely
Yılmaz
|