Seçim süreci boyunca aydınlar, sanatçılar, sendikacılar, demokratlar tarafından giderek daha çok dikkat çeken ve “desteklenmesi gerekir” denen bir odak haline gelen Emek Demokrasi ve Özgürlük Blokunun seçimdeki başarısı, onu şimdi daha dikkat çekici bir mevziye getirdi.
AKP’nin, seçimden oyunu arttırarak çıkarken, “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” diyerek karşıtlarına gözdağı vermesi, hak ve özgürlük isteyenlere saldırıların süreceğini “balkondan” ilan etmesi, CHP’nin, AKP’nin karşısında bir alternatif olamayacağının ortaya çıkması “Blok”u emek ve demokrasi güçlerinin dikkat alanına daha çektiği ve çekeceği gözlenmektedir.
BUGÜN BLOK NASIL GÖRÜNMEKTEDİR?
Gerek seçim süreci boyunca Blokla ilgili yazılan çizilenler, gerekse “Blok”u destekleyen ve “Blokun umut olduğu”na dair yapılan açıklamalardan gözlenmektedir ki; Blok onlar için, içinde birkaç parti ve çevrenin yer aldığı partiler toplamı, meclise giren vekiller de bu “blok”un bir grubudur! Ve tabii buna göre de, “Bloku” destekleyen aydın, sanatçı, sendikacı gibi toplumda tanınmış kişiler; sendika, emek örgütü gibi örgütlerin yöneticileri de en fazla “Blok”a destek veren kişi ve örgütlerdir.
Bu tanımlama, var olan durumu az çok yansıtmaktadır ama “Blok” gerçeği bundan ibaret değildir. Hatta burada kalınırsa, bu tamamen yanlış bir blok tanımlaması da olur! Çünkü bugün “Blok”, en önde duranların yer aldığı ve giderek bileşiminin zenginleşmesi, ete kemiğe bürünmesi gereken bir “blok”tur.
BLOK NASIL BİR ÖRGÜT OLMALIDIR?
Burada o zaman, “Blok nasıl bir örgütlenme(li)dir?” sorusu gündeme gelmektedir. Önce olmaması gerekenden başlarsak; Blok, klasik, siyasi çevreler toplamından oluşan bir örgüt olmamalıdır. Tersine “Blok”; elbette katılmak isteyen her siyasi çevreyi, partiyi de kapsamayı amaçlamalıdır. Ama bundan da öte “Blok”; sendikaları (konfederasyon, merkez ve şubeleri), emek örgütlerini, bu örgütlerin yönetici ve etkili temsilcilerini, aydın ve sanatçı çevrelerini, hatta birer birer çevresinde etkili olan, demokrat kişileri, çevre hareketi, kadın hareketi, gençlik hareketi gibi toplumsal kesimlerin önde gelenlerini kapsamalıdır. Bu anlayış “Blok”un il ve ilçelerdeki örgütlerinde, yerel düzeyde kendisini ifade etmeli; talepleri itibariyle sistemle, hükümetle karşı karşıya gelen tüm toplumsal kesimler Blokta kendilerine bir yer bulmalıdır.
Elbette “Blok”un çok ayrıntıya inmeyen, ama emek ve demokrasi güçlerinin taleplerini de dışta bırakmayan kapsayıcı bir programı ve mücadelenin gereği olan disiplini sağlayacak düzeyde ilkeleri belirlenmiş bir tüzüğü olmalıdır. Ki, “Blok programı” için Emek Demokrasi ve Özgürlük Blokunun “Seçim Bildirgesi” yol gösterici bir belge olarak değerlendirilebilir.
36 MİLLETVEKİLİ ‘BLOK PARTİSİ’ İÇİN ÇOK ÖNEMLİ BİR AVANTAJ
Böyle bir “blok” için genel bir biçim epey bir zamandır, çeşitli vesilelerle tartışılmaktadır. Ancak bugün, bir yandan bu “tartışmalar” öte yandan da emek ve demokrasi mücadelesinin ihtiyaçları böyle istikrarlı bir “blok”un gerçek olması için koşulları iyice olgunlaştırmıştır. Onun içindir ki, toplumumuz dinamik kesimleri, içinde yer almasa bile (örneğin bu seçimde AKP’ye dur diyeceğini umduğu için CHP oy vermiş olanlar da dahil) bir gözlerini de Bloktaki gelişmelere dikmişlerdir. Özellikle seçim başarısı ve “Blok”un 36 milletvekiliyle meclise girmesi de “Blok” üstünden birleşerek sermaye güçlerine ve AKP iktidarına karşı parlamento düzeyinde de mücadele edilebileceğini ortaya çıkarmıştır. Bu da genel olarak ülke çapında “Blok”un itibarını yükselten, oluşacak bir “blok partisi” için çok önemli bir avantajdır.
‘BLOK İYİDİR’ DİYENLER BLOKA KATILMALIDIR!
Burada en önemli sorun; “Blok”un seçim bildirgesinde ya da blok sözcülerinin her vesileyle ifade ettiği amaçlar ve talepler doğrultusunda talepler ve dilekler öne sürüp, bu doğrultuda mücadelenin gereğinden söz eden sendika, emek örgütü yöneticilerinin, birer birer aydınların, sanatçıların, bilim insanlarının, “Haydi, ‘bloku birlikte örgütleyelim!” dendiğinde, “Hele siz yapın biz destekçi olalım!” biçiminde topu taca atma alışkanlığıdır.
Bugün sendikalarda, emek örgütlerinde, siyasi parti ve çevrelerde temsil konumunda olanların öncelikle bu “kolaycı”, ondan da öte statükoya teslim olmuşluktan doğan alışkanlıktan vazgeçmesi, sorumluluk alarak, temsil ettiği yığınlar önünde mücadele kararlılığını göstermeleri gerekir.
Bugün bu sorumluğu göstermenin çıtası da blok karşısındaki tutumudur. Bu tutum, “blok”un içine girerek, sermaye güçlerine, AKP ve statükonun güçlerine karşı aktif bir mücadele tutumu almak biçiminde olduğu ölçüde anlamlı olacaktır.
Başka türlüsü “topu taca atmak” olur! (*) Sadece emek ve demokrasi güçleri de değil; ülkenin daha iyi bir yönetime sahip olmasını isteyen ve CHP’nin, AKP karşısında ciddi bir varlık gösteremeyeceğini farkında olan çevreler ve kişilerin de “Blok”un güçlü bir grupla Mecliste yer almasından hoşnut olduklarını söyleyebiliriz. “Bugün AKP’nin baskısından endişe duyan bu çevreleri, CHP’nin milletvekili sayısını artırması ya da MHP’nin barajı aşması değil ama “Blok”un güçlü bir Meclis grubu oluşturması rahatlatmıştır” dersek bir abartı yapmamış oluruz.
|