En son lafımı, en başta söyleyeyim: Seçim sonuçları Kemal Kılıçdaroğlu açısından ‘başarısızlık’ değildir. Evet belki teşkilatlar yeterince çalışmadı, genel merkez yapısı tam oturmadı, CHP’nin kampanyası Ak Parti profesyonelliği yanında amatör kaldı ve sürekli %30 hedefinin pompalanması stratejik bir hataydı.
Ancak tüm bunlara rağmen ana muhalefet lideri, bir yıl önce devraldığı, 6 ay önce kurultaydan çıktığı partinin oylarını %21’den %26’ya çıkardı. Bu oy oranı, CHP açısından tarihi bir rakam, Türk solu içinse uzunca bir süredir unutulmuş bir hayaldir. Başarı, büyük ölçüde Kılıçdaroğlu’nun çalışkanlığının eseridir.
CHP’yi ideolojik prangaları ve hantal yapısından çıkarıp farklı kesimler için heyecan verici, iktidar partisi içinse ‘tehlikeli’ hale getirmiştir.
Hal buyken seçimlerin üzerinden 24 saat geçmeden baş gösteren Deniz Baykal-Önder Sav liderliğindeki isyan, bir CHP klasiği olarak bile çekilmez geliyor insana.
Öncelikle muhaliflerin ‘Biz partiyi %24’te bıraktık’ tezi düpedüz fantezi. Muhalefet eski tas eski hamam gitse, 2007’deki oyu muhtemelen daha da düşecekti. Partinin 2009 yerel seçimlerindeki İstanbul başarısı ise, apayrı bir siyasi konjonktürün ürünüydü.
Hayal kurmayalım. Önder Sav gözetimindeki 70+ Kulübü’nün, Ak Parti’nin dinamik, profesyonel ve hizmet-odaklı mekanizması karşısında hiçbir şansı yok. Önder Sav deyince aklıma kurultay sonrası Kılıçdaroğlu’na karşı kullandığı ‘Dünyada ve Türkiye’de tek parti Cumhuriyet Halk Partisidir’ cümlesi geliyor. Nasıl yani? Kaba olmak istemem ama sanırım apayrı bir dönemin, apayrı hassasiyetlerin adamı. Oysa artık yeni bir dünya var. Seçimler iPad’lerle, twitter’la, projelerle, gençlerin, kadınların oyunu alarak kazanılıyor; ‘Yes’, ‘No’ tuşuyla değil.
Gelelim Deniz Baykal’a... Ben insan olarak Deniz Baykal’ı çok severim, sohbetine doyamam ve kendisine yapılan komploya karşı en yüksek sesle isyan edenlerdendim. Ama o da zamanın ruhunu okuyamıyor. İzmir ve Antalya’da Baykal-destekli aday ve belediye başkanlarının durumu ortadayken, Deniz Bey’e en yakışan, perde arkasında liderlik değil, bundan sonraki anayasa sürecinde partisinin ve Türkiye’nin ‘akil adamı’ olmaktır.
İsyan cephesindeki tek sıkıntı, zamanın ruhunu okuyamamak değil. Son günlerde, ‘Kılıçdaroğlu Alevi olduğu için kazanamadı’ lafını dillendiriyorlar. El insaf! Sosyal demokratlar da ırkçılık yapacaksa, vay halimize! Nedir bu beyefendilerin Türkiye’de Kürtlere, Alevilere, kadınlara uygun gördükleri rol? Bakın, kampanya boyunca Tayyip Erdoğan’ı CHP liderinin etnik kökenini miting meydanlarında kullandığı için eleştirdik. Şimdi aynı şeyi, oylarının yarıya yakınını Alevilerden alan CHP yapıyor. Ayıplıyorum.
Erdoğan bu seçimi İsrail’i eleştirdiği ya da Alevilik meselesini gündemde tuttuğu için değil; çok çalıştığı, insanların hayatlarına dokunduğu ve karizmatik bir lider imajı çizdiği için kazandı. Başarı istiyorsanız asıl o huylarını taklit edin.
Bütün bunları CHP’de her şeyin mükemmel olduğunu, Kılıçdaroğlu’nun yan gelip yatması gerektiğini söylemek için yazmıyorum. CHP’nin seçim sürecinde kullandığı demokrasi ve özgürlükler dili, bundan sonra da bu konuların takipçisi olmasını gerektiriyor.
CHP ayrıca önümüzdeki dönemde Türkiye’nin yeni anayasasının yazılmasında bir rol üstlenmeli, Mustafa Sarıgül gibi güçlü ‘icraatçı’ isimlerle iki yıl sonraki yerel seçimlere hazırlanmalıdır.
Çünkü iktidarın yolu, hizip kurmaktan ya da saatleri geriye almaktan değil, değişimden ve bu ülkenin seçmenine yaşam kalitesini arttıracak hizmet götürmekten geçiyor.
|