Bu seçimi birçok açıdan 1957 seçimine benzetiyorum. O da DP’nin 3. seçimiydi.
O zaman da iktidar partisi, Meclis çoğunluğunun verdiği cüretle baskıyı artırmıştı.
Basın hedefteydi. 238 gazeteci mahkûm olmuştu.
Yargı kıstırılmıştı. Yargıtay Başkanı emirle emekli edilmişti.
Üniversite kuşatılmıştı. SBF Dekanı, hoşa gitmeyen bir konuşmasından dolayı Bakanlık emrine alınmıştı.
Sokak bastırılmıştı. Yeni yasa, her protesto gösterisini suç sayıyor, polise ateş açma izni veriyordu.
Muhalefet susturulmuştu. Osman Bölükbaşı’nın dokunulmazlığı kaldırılmış, tutuklatılmıştı.
Başbakan hırçınlaşmıştı. Her konuşmasında öfke saçıyor, İsmet Paşa’ya “Hasta” diyor, daha önce darbeye teşebbüs edenlerin darağacında can verdiklerini hatırlatıyordu.
1957 seçimine bu kasırga havasında, gergin gidildi.
* * *
Sonuçta DP, oyların yüzde 48’ini aldı, ama Meclis’te muhalefet partileri karşısındaki çoğunluğunu kaybetti.
Muhalefet, yüzde 40’ı aşarak güçlendi.
O gece Başbakanlık’ta “mağlup bir komutan gibi” koltuğuna yığılan Menderes’in “Allah bana bir daha böyle bir gece yaşatmasın” dediği söylenir.
1957 seçimi, DP için sonun, CHP için dirilişin başlangıcıdır.
* * *
Tarih, ilerde 2011 seçimini, iki muhalefet partisine düzenlenen kaset komplosuyla hatırlayacaktır.
Bir de CHP’nin silkinişiyle...
Kılıçdaroğlu, 1970’lerin Ecevit’ini andıran bir yenilenmeyle İttihatçı geleneği terk etti, partisini özgürlükçü bir çizgiye çekti.
AKP, iktidara geldiğinde vaat ettiği reformcu niteliği yitirdikçe tutucu, baskıcı bir iktidara dönüşürken CHP tersine askerle arasına duvar örerek, “laiklik elden gidiyor” paniği yerine demokrasi ve özgürlükler hedefini koyarak, Batılı bir sosyal demokrat parti gibi sendikalarla bağ kurup yoksullukla mücadeleyi öne alarak, Kürt sorununda bölge halkına yakın durarak hayati bir dönüşümü başlattı.
Kriz anında içinden bir lider çıkarabilme ve kendini yenileme yeteneğini kanıtladı.
Yıllar yılı eleştirip uzak durduğumuz bürokrat tavrını, “rejimin bekçisi benim” çalımını bırakıp sivilleşti, sokağı keşfetti.
Seçim, CHP’deki bu dönüşüm için de referandum niteliğindedir.
* * *
1957 örneğiyle başladık, sonrasını hatırlatarak bitirelim:
DP, ders alıp uzlaşacağına hepten coştu. “Vatan Cephesi”ni icat edip ülkeyi iki kampa böldü. Neredeyse bir diktatörlüğe döndü.
CHP ise, diğer muhalif partileri de bünyesine katarak büyüdü. “Sırça köşk”ten çıkıp adım adım Anadolu’yu gezdi. Savunmayı bırakıp taarruza geçti.
Kurultayda “İlk Hedefler Beyannamesi”ni yayınlayarak bir anayasa taslağı ortaya koydu ve iktidar yürüyüşüne koyuldu.
13 Haziran’dan itibaren Kılıçdaroğlu’nun CHP’si için de benzer bir tahkim dönemi başlıyor:
Hedefleri büyütme, çatıda pişirilmiş çözüm önerilerini, “ilk hedefler”i kitleye, örgüte anlatıp benimsetme, içindeki özgürlük korkaklarından kurtulup alternatif kadrolar yaratma dönemi...
“Kürt sorunu yok”, “Özgürlükler sınırlı”, “Biz olsak asardık” noktasına gelen bir Başbakan’la yeni anayasa ve Kürt sorununda çözüm dönemine girerken, özgürlükçü, demokrat, devrimci bir CHP’ye her zamankinden çok ihtiyaç var.
|