Ne güzel laflar vardır, birlikten güç doğar; birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için gibi...
Aslında bütün bunların temelinde “örgütlenmek” yatar; sendikalar, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, hep bu ihtiyaçtan doğmuştur.
Bu birlikten, bu beraberlikten ürkenler, bunu önlemeye çalışırlar.
Hadi kapitalist sistemde bunu olağan karşılayın da, bile bile bir olmaktan, birlik olmaktan kaçınanlar ya da “boşver!” diyenlere ne demeli?
* * *
Asıl sorun bu!
Örgütsüzlük nelere mal olur bilir misiniz?
Yağdanlıkların, yalakaların, döneklerin en büyük eksikliği bu; örgütlenememek...
Bir araya gelseler, kendilerine bir tarife yapsalar, herkes bu tarifenin gereğini yapsa, olmaz mı?
Mesela ihalelerde aracılık... Yurtiçi ya da yurtdışı...
* * *
İhale ayarlamak kolay iş mi?
Altyapısı lazım, belirli kiralık kalemlere yazı yazdıracaksın, televizyonlarda programlar düzenleyeceksin...
Diyeceksiniz çok mu zor!
Kolay mı sanıyorsunuz...
* * *
“Mutat zevat” listesini önüne alacaksın, zaten çoğu “bir televizyona çıksam!” diye gönül koymuş, onları seçeceksin, ama öyle seçeceksin ki... Mutlaka bir enayi muhalif bulacaksın ya da öylelerini ayarlayacaksın, adam öyle bir çakacak ki, toplantıyı yöneten sen bile olsan “Ulan bu ne diyor? Sapıttı!” diye endişeleneceksin.
* * *
Her toplantı için öyle ayarlayacaksın ki kavga çıksın, hır çıksın.
Kime ne soracağını, daha önce kulağına fısıldarsın, gerisi kolay!
Tabii bunun tehlikesi var, geçmişini bilen birini televizyona çağırmayın, adam “Sen ne diyorsun yahu? Geçen sene böyle demiyordun?” diye yırtık çamaşırdan fırlayan biri olabilir.
Onu susturmanın, laf kalabalığına getirmenin de ustalığı vardır.
Bunun en kolayı yazı yazdırmaktır.
Bir telefon yeter!
Hele bir akşam yemeği, artar bile...
Ertesi sabaha telefonunu “Üstat, yine döktürmüşsün!” diye açan herife merhaba demekle başlarsın.
O gün senin ne mal olduğunu bilmeyenler, ateş püskürür, “yağcılığın, yalakalığın böylesi görülmemiştir” diye döktürürler.
Bilseler ki!
Bu işler öyle kolay, öyle rahat olmaz...
* * *
Onun için her işin bir tarifesi lazım.
Tarifeyi de koyarsınız.
Peçevili İbrahim Efendi’nin tarihinde böyle bir vaka var, o zaman böylelerine dalkavuk derlermiş, dalkavuğun da tarifesi varmış...
Şimdi öyle mi?
Önüne gelen, her işe koşuyor, sabah gazetede, akşam televizyonda, gece dost meclislerinde...
Herkes her işe gidebilir mi?
“Genler”i uygun mu?
Hiç bakan yok!
Şimdiye kadar hangi işi başarmış, belge üzerinde sahtekârlık yapıp devleti tokatlamış mı?
Bunlara bakan yok!
Onun için örgütlenmek gerek...
Birinci Mahmut’un döneminde, “bize bir tarife verin!” diye başvuruların demokratik hakları örnek olsun!
Yalakalar örgütlenin...
|