Seçim süreci ilerledikçe, Başbakan Erdoğan’ın ağzından çıkanı kulağı duymazlığının artması karşısında, AKP’nin liberal müttefikleri, “Canım bu onun kişisel tutumu; örneğin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül onun gibi değildir. ağzından çıkanı kulağı duyar; yasaya hukuka uygun davranır” diye AKP’yi, onun uygulamalarını savunurlar.
Ancak Cumhurbaşkanın bu tutumunun, bir yandan AKP’nin her yaptığına gerekçe bulmayı kendi misyonu ilan etmiş liberallerin dediği gibi olması için “Soruların doğru sorulması” gerektiği anlaşılıyor.
Örneğin Cumhurbaşkanı, bir yandan “devlet adamı” olarak, gazetecilerin soruları karşısında yakın geçmişte darbe teşebbüsü yapanları bile görmezden geldiğini açıkça söylüyor.
Cumhurbaşkanı Gül, yakın geçmişe ilişkin şöyle diyor: “Ben doğrusu o dönemin bütün detaylarını bilirim, ama bunlara değil, hep geleceğe bakıyorum. Geçmişi çok kurcalamak yerine, şuna önem verdim ve herkese de ‘Geçmişte olanların bugün olmasına müsaade etmem’ demişimdir.” diyor. Yani, AKP’ye karşı 28 Şubatçılara ve 2007 seçim öncesinin muhtıracı (27 Nisan muhtırası) generallerini koruyor Cumhurbaşkanı. Ama bu “mülayim”, “Aman sorun çıkmasın” diyerek, siyasi gerilimleri dengeleyen kişi olarak propaganda edilen Cumhurbaşkanı, iş tutuklu gazetecilere gelince, birden Tayyip Erdoğan kesiliyor.
Cumhurbaşkanı Gül’ün Polonya ziyareti sırasında, Varşova Üniversitesinin öğrencilerinin tutuklu gazetecilerle ilgili sorusuna, Erdoğan ve yandaş basının bu soruya verile verile “klasikleşen” yanıtını veriyor: “Arkasında şiddet olmadıkça ifadenin açıklanmasında bir engel yok. Yazabilirsiniz, konuşabilirsiniz, bunları yayınlayabilirsiniz. Bu konuda örgütlenebilirsiniz. Türkiye’de bu nedenle kimse hapse girmez. Eskiden vardı ama bugün yok. 2003-2004 yıllarında bugün ülkeyi yöneten hükümete karşı darbe planları yapıldı ve bunun sivil bağlantıları da olduğu yönünde savcıların eline güçlü dokümanlar geçti. Bu nedenle bazı askeri ve sivil personelin yanı sıra bazı gazeteciler de hükümeti devirmeye teşebbüs suçundan yargılanıyor. Yargılama bitmeden kimseyi suçlu ilan edemem. Dışarıda gazeteci olarak geçiyor ama bunlar şiddet kullanan örgütlerin üyeleri. Kendileri de şiddetin içinde bulunuyorlar. Yoksa yazdıklarından dolayı değil.”
Açıkça görüldüğü gibi, Cumhurbaşkanı bir yandan; “Yargılama bitmeden kimseyi suçlu ilan edemem.” diyor ama öte yandan hemen ekliyor: “Dışarıda gazeteci olarak geçiyor ama bunlar şiddet kullanan örgütlerin üyeleri. Kendileri de şiddetin içinde bulunuyorlar.”
Bunları söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, sonra dönüyor, “Türkiye’nin basın özgürlüğü konusundaki sıralamada” basın özgürlüğünün en çok ihlal edildiği ülkeler arasında görülmesinden yakınıyor. “Bunu kim yapıyor?” diyor ve sorun yanıtı konusunda, Erdoğan’ın, “AKP Hükümetine karşı savaş açmış ulusal ve uluslararası çeteleşmeler var” iddiasına tutunuyor. Yani Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda bir sorun yokmuş ama bazı çevreler, böyle gösterilmesi için kampanyalar düzenliyormuş!
Yani sen başbakan, cumhurbaşkanı düzeyinde içeri atılan gazetecileri, aylarca sorgusuz sualsiz içeride tut; yetmesin haklarında hiç bir mahkeme kararı yokken bunları darbecilerle, çetelerle bağlantılı ilan et; herkes de bunları yutsun öyle mi?
Ne dünya aptal ne de alem sersem Sayın Cumhurbaşkanı!
Belki liberal gazeteci takımı ya da çanak tutuculara bunları yutturabilirsiniz ama dünya olanı biteni izliyor. İzleyince görüyorlar ki sadece tutuklu gazeteciler de değil, halen dışarıda olan, Türkiye’nin en tanımış gazetecileri (son örnek Nuray Mert, Abbas Güçlü’dür) bizzat Başbakanın ağzından seçim meydanlarında tehdit ediliyor, hakarete uğruyorlar; namertlikle, yalan yazmakla suçlanıyorlar.
Bunlar, basın özgürlüğü ihlali değil mi?
Basın özgürlüğünün en kaba, en vahşi yöntemlerinden birisi de gazetecilerin böyle meydanlardan tehdit edilip hedef gösterilmesi değil midir?
Üstelik bunlar, basının bir bölümü de arkaya alınarak yapılıyorsa; bu basın özgürlüğüne karşı hükümetin organizasyonunda bir kampanya olmaz mı?
Böyle bir ülkede, “Basın özgürlüğünde durum iyidir” demek aşırı saflık olmaz mı?
Cumhurbaşkanı, Başbakan böyle açıkça basın özgürlüğü düşmanlığı yapıyorsa, ihlal için daha hangi belgelere ihtiyaç var ki?
|