CHP’de ‘kazanabilir’ aday tartışması

18 Aralık 2013 Çarşamba, 07:44

Haluk Şahin/YURT

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na Washington ziyareti sırasında sorulan en ilginç sorulardan biri şuydu:
\'Önümüzdeki seçimlerde iktidara gelmek istiyor musunuz?\'
Tabii gülüşmelere yol açtı. Öyle ya, bir ülkenin ana muhalefet partisinin iktidara gelmek istememesi düşünülebilir miydi?

Oysa, söz konusu olan CHP olunca, o absürt soru o kadar da yanlış sayılmayabilirdi.
CHP, özellikle Deniz Baykal'ın genel başkanlığı döneminde, en kısa zamanda iktidara gelmek için mücadele etmek yerine; “Küçük olsun, bizim olsun” diyerek, muhalefet olmakla yetinmekle suçlanmıştı.

Kılıçdaroğlu, Washington'da sorulan o soruya olumlu yanıt verdi. Evet, partisi iktidar olmak istiyordu. Hem de ilk seçimlerde!***

Gerçekten ‘CHP Yönetimi’nin bu kez stratejisini kazanmak üzerine kurduğu fark ediliyor.

İstanbul ve Ankara'da en ‘iyi’ ya da ‘en hak etmiş’ adayın yerine, ‘en kazanabilir’ adaya yönelinmesi olasılığı da, bu stratejinin uygulanması olarak değerlendirilebilir.

Böyle bir tercihin parti saflarında sert itirazlara ve tartışmalara yol açması kaçınılmaz. Haksız da sayılınmaz: Siz yıllarca parti saflarında emek vermişsiniz ve bir de bakmışsanız ki, aslında görüşlerine yakın hissetmediğiniz ve hatta hasım olarak gördüğünüz birisinin adaylığına yeşil ışık yakılmış!

Nereye gitsem, olası CHP seçmenlerini bu konuyu tartışırken yakalıyorum. Büyük bir ikilemle karşı karşıyalar. Acaba kimden yana çıksalar? Partisel tutarlılık ve ideolojik dürüstlük adına, partinin içinden çıkıp gelmiş ama kamuoyu yoklamalarında kendisine şans tanınmayan ‘has’ aday adaylarından yana mı, yoksa aslında hiç hazzetmedikleri ama bu seçim için kervana katılan ‘kazanabilir’ kişilerden yana mı?

Ben tartışmaları dinledikten sonra, olası CHP seçmenlerinin çoğunun bu soruya bu seçimde vereceği cevabın ilkesel değil, konjonktürel olacağı izlenimini ediniyorum.

Bana öyle geliyor ki; bu kez CHP seçmenleri ‘kazanabilir’ adaydan yana tutum takınacaklar.
Çünkü artık seçim kazanmalarının vaktinin geldiği inancındalar!
İstanbul ve Ankara gibi yerlerde neredeyse 20 yıldır muhalefetteler. Bu gibi merkezlerde iktidarda olmanın finansal, toplumsal ve kültürel kazancından yoksun kalmışlar. Bir zamanlar iktidara ortak oldukları yerlerde adeta marjinalleşmişler. Tahteravallinin bir oturağı sanki boş kalmış...

***

Şöyle deniyor: Bu seçimlerde kritik olan şey kimin kazanacağı değil, AKP'nin kaybedip kaybetmeyeceğidir. Çünkü AKP erk makamlarına iyice yerleşmiş, kadrolaşmış, kök salmıştır. Eğer bir dönem daha iktidarda kalırsa, Türkiye ‘tek partilileşme’ olgusuyla karşı karşıya kalacaktır.

Bu, iktidarın makul süreler içinde el değiştireceği varsayımına dayanan demokratik sistemler için arzu edilen bir durum değildir. Şu dönem Türkiye’si için ise tehlikelidir.

Tehlikelidir, çünkü özellikle son döneminde bu iktidarın bir saklı gündemi olduğu ortaya çıkmıştır. İktidar partisi başlangıçta inkar ettiği bu gündemi zamana yayarak hayata geçirmekte ve Türkiye adım adım ılımlı bir şeriat devleti olma yolunda ilerlemektedir. Bir dönem daha iktidarda kalmaları halinde, bu durum geri dönülmez noktaya ulaşabilecektir. Öyleyse, bu seçimde önemli olan; çöreklenmiş iktidarın üzerine bina edildiği taşların yerinden oynamaya başlamasıdır.

Bu akıl yürütmeyi Marksist jargonla yapanlara da rastlanıyor: Günümüzdeki birincil sorun; demokrasi sorunudur, sınıfsal mücadelenin devam edebileceği demokratik sistemin yaşatılmasıdır. O yaşamsal hedef uğruna çok farklı kesimlerle işbirliği yapılabilir, onlardan destek istenebilir. Üst amaç uğruna işbirliği yapmak, ‘ideolojik çürüme’ ya da ‘sağcılaşma’ sayılmaz anlamına gelmez, yeter ki bilinçli olarak yapılsın.

Siz ne dersiniz?