Bundan iki ay önce, Johannesburg’da, Capetown’da kime, “Mandela nasıl?” diye sorsam, yüzünü siyah bir bulut kaplıyordu. Kendilerini o kara güne, ölüm haberine hazırlamaya çalışıyorlardı ama pek başaramıyorlardı. Dokunsanız ağlayacaklardı, o haldelerdi. Mandela’nın nasıl büyük bir insan olduğunu, milyonlar için ne anlam ifade ettiğini, ancak halkıyla birlikte olunca daha iyi anlıyorsunuz. Bu, bütün büyük liderler için böyledir. Atatürk’ün büyüklüğünü en iyi Türkiye’de anlarsınız, Lenin’in büyüklüğünü Rusya’da, Mao’nun büyüklüğünü Çin’de, Gandhi’ninkini Hindistan’da, Che’nin, Fidel’in büyüklüğünü Latin Amerika’da…
Sabırla, cesaretle, ama inancını hiç kaybetmeden, 27 yıl hapislerde çürütülmeye direndi ve sonunda siyahların özgürlük bayrağını burçlara taşıdı bu büyük insan. Yine de putlaştırmalara izin vermedi. Güney Afrika’da öyle dağ-taş her yerde göremezsiniz Mandela büstleri, heykelleri... Mücadelenin en sıradan, en isimsiz kahramanlarının içine katmıştır kendini. Toplumsal bir başkaldırının sıradan bir neferi olarak anılmak istediği anlaşılıyor.
MÜCADELE İKONU
G. Afrika gibi; yer altı, yerüstü zenginlikleri bir avuç beyaz sömürgeci tarafından talan edilmiş; 11 farklı siyah kimliğin, kültürün yüzyıllarca yok sayıldığı, aşağılandığı bir coğrafyada; beyaz egemenliğinde, ‘Anti-Apartheid’ mücadeleye yıllarca önderlik etmek; onu inatla, sabırla, cesaretle bir zafere taşımak, bu mücadelenin ikonu durumuna gelmek müthiş bir insanlık öyküsüdür. O öykünün adı bilge Nelson Mandela’dır.
Eylül ve ekim başında bu köşede, Güney Afrika ile ilgili beş izlenim ve analiz yazısı kaleme almıştım. Onlardan birinde, G. Afrika’da en çarpıcı olan şeylerden biri, siyahların sömürgeci beyazlara karşı hiçbir zaman rövanşist, intikamcı davranmadıklarıydı. Oysa öyle çok acılar çekmişlerdi; öyle yoksulluklara ve yoksunluklara maruz bırakılmışlardı ki, kuşaklar boyu sürmüştü bu ve yıkım; 20 yıldır süren siyah iktidarına rağmen henüz yeterince onarılamamıştı.
ÖZGÜR KİMLİKLER
Güney Afrika’da, hâlâ halkın önemli bir kısmı teneke evlerde sefalet içinde yaşıyor. Dünyanın en adaletsiz gelir bölüşümüne sahip ülke G. Afrika. İşsizlik yüzde 25’i buluyor. Orta sınıfın oluşumuna izin vermemiş, beyaz azınlık rejimi. İşgücüne henüz nitelik kazandırılamamış. Yine de, yoksullar ama mağrurlar. Mandela ile ırkçı rejime son vermiş, yeni anayasa ve özgür seçimlerle eşit yurttaşlar durumuna gelmişlerdi. Artık kimliklerini, dillerini yaşayacak duruma gelmişlerdi.
Mandela gibi; ezilen halklara, kimliklere müzakere, barış dili ile mücadele yolu gösteren bir lideri, bütün dünya ödüllere boğdu. Anti-sömürgeci ve Anti-Apartheid görüşü ile dost-düşman herkesin gönlünü fetheden, 1993’te Nobel Barış Ödülü’nü alan, ABD Başkanlığı Özgürlük Madalyası ve Sovyet Lenin Nişanı da dahil olmak üzere, 250′nin üzerinde ödüle layık görülen Mandela’ya bir ödül de Türkiye vermek istemişti. 1992’de Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığı sırasında, dönemin hükümeti Mandela'ya ‘Atatürk Uluslararası Barış Ödülü’nün verilmesini kararlaştırdı. 1986 yılında verilmeye başlayan bu ödüle, daha önce eski NATO Genel Sekreteri Joseph Luns, Japon Prensi Takahito Mikasa ve 12 Eylül Darbesi’nin diktatörü Kenan Evren gibi isimler layık görülmüştü. Mandela kendisine yakışanı yaptı, bu ödülü reddetti. Yapılan açıklamada \'Nelson Mandela bütün hayatını demokrasi, insan hakları ve baskılarla mücadeleye harcamıştır. ANC, Mandela'nın kendisine verilen ödülü kabul etmediğini ve Türkiye'yi ziyaret planlarının olmadığını açıklamak istemektedir. ANC'nin tavrının, modern Türkiye'nin kurucusu, reformcu Kemal Atatürk'le ilgili herhangi bir olumsuzlukla ilgisi yoktur\' denildi.
Atatürk isminin araç olarak kullanıldığı, aralarında Kenan Evren’in de olduğu demokrasi düşmanlarına verilen bu ödülü, Mandela’nın reddetmesi sürpriz sayılmazdı. Hele ki; Kürtlerin kimliğinin inkâr edildiği, faili meçhul cinayetlerin sıradan olaylar olarak yaşandığı bir dönemde…
DER Kİ…
Nelson Mandela; sadece Afrika kıtası için değil, tüm ezilen halklar için, insanlık için bir bilge. Onun deyişleri, birer altın öğüt olarak dilden dile dolaşıyor ve insanlık ailesine kalmış en büyük miraslar arasında. Mandela’nın büyük anısı önünde eğilirken, onlardan birkaçını paylaşmak isterim:
·Yapılana dek; her şey, her zaman imkansız görünür.
·Hiç kimse ten renginden, geçmişinden ya da dininden dolayı bir diğerinden nefret ederek dünyaya gelmez! İnsanlar nefret etmeyi öğrenirler ve eğer nefreti öğrenebiliyorlarsa, o zaman onlara sevmeyi de öğretebiliriz. Çünkü sevgi insan kalbine diğer hislerden çok daha doğal gelir.
·Ben acı çekmedim. Günü yaşamanın önemini ve yarını çok düşünmemek gerektiğini öğrendim.
·Cesaretin; korkunun eksikliği değil, onun karşısındaki zaferi olduğunu öğrendim. Cesur adam; korkmayan değil, korkusunu yenendir.
·Geri saflardan önderlik edin; bırakın, diğerleri önde olduklarını sansınlar.
·Ben bir komünist değilim ama söylemeliyim ki; bizi onlardan başka da anlayan olmadı.
·Büyük bir tepeyi tırmandıktan sonra, yalnızca tırmanılacak daha bir sürü tepe olduğunu öğrenirsiniz.
·Hapiste zamanla yüz yüze gelirsiniz. Hayatta bundan daha korkutucu bir şey yoktur.
·Özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok, ruhunuzu satmayın yeter.
|