Onlar ağacın değil, doların yeşilini seviyorlar!..

02 Haziran 2013 Pazar, 09:21

Atilla Akar/YURT

Hiç şüphesiz İstanbul’un bozulması, betonlaşması, ranta yönelik imara açılması, herkesin “Taşı toprağı altın” bu şehirden gücü oranında bir şeyler koparmaya çalışması eğilimi AKP ile başlamadı. Bir yandan “Çarpık kapitalizm”in diğer yandan “Kontrolsüz göç”ün ve “Plansız şehirleşme”nin getirdikleri bir tarih ve doğa bilinçsizliği ile de birleşip ortaya bugünkü “Doku bozulması” manzaraları çıkardı. (“İnsan bozulması”na paralel!) Bunda özellikle son 60 yılın bütün iktidarlarının şu veya bu oranda payı vardır. Vebali boyunlarına!

Lakin AKP’nin ciddi bir farkı var. Artık kentte işgal edilecek alan, üzerine konulacak arsa hatta tezgâh açmak için bile konuşlanacak bir kaldırım kalmadığını anladıklarından ve son 10 yılda “Sınıf atladıkları”ndan beri “Büyük oynuyor”lar. Yandaşlarına çıkar sağlamanın, rant odaklı ilişkiler kurmanın üstadı oldular. Tabiri caizse en büyük tüyü dikmeye soyunuyorlar!

Yanı sıra AKP işi “Kılıfına uydurma”da, “Bahaneler” bulmada pek maharetli. Gören de bunları kentin iyiliği için çalışıyor sanır. Fakat daha önemli bir nokta var. O da İstanbul’a biçtikleri misyon. O misyona göre İstanbul “Dünyanın finans merkezi” olacak, buna paralel şaşalı alışveriş merkezleri, oteller, rezidanslar, fuar ve kongre merkezleri kurulacak ve gerekirse bu uğurda şehrin tozunu attıracaklar!

Bütün “Yatırım”, “Kalkınma” (?) ve “Büyüme” stratejileri buna göre şekillendirildi. AKP bu noktadan sonra kendisini iktidara getiren milyonlarca dar gelirli insana arkasını dönmüş ve sırtını giderek daha fazla büyük ve uluslararası sermayeye dayamaktadır!

Bu politikanın bir kısmı “Makyaj” ise önemli kısmı da rant sağlamaktır. Bunu da yeni “Kent kaynakları” yaratarak uygulamayı ilke edindiler. İstanbul’u “Restorasyon”, “Yeniden imar”, “Düzenleme”, “Kentin gelişimi”, “Deprem riskine önlem”, vb. adı altında gündeme getiriyorlar. Bir “Söğüşlemecilik”tir ki gidiyor!

O nedenle kentin son kalan alanlarına, yeşilliklerine, her nasılsa kazara talandan kurtulmuş bölgelerine “Nasıl el atarız”ın telaşı ve hesabı içindeler. Öte yandan “Biz bu şehir için canla başla çalışıyoruz ama bazı kötü niyetliler engelleme çabası içindeler” imajını bilhassa vermek zorundalar.

O yüzden son “Taksim Gezi Parkı” olayı ve beraberinde yaşananlar bütün bunlardan bağımsız değil. Değil, çünkü kentin son kalan ve ender yeşil alanlarından birine daha göz dikmiş durumdalar. Çevre düzenlemesi, kaldırım dizaynı, “Ağaç kesimi değil sökümü” palavraları, “Gerekirse yenilerini dikeriz” şovları hepsi hikâye. Bu işler böyle başlar!

Zaten başbakanın kendisi de açıkça meydan okurcasına “Kim ne derse desin karar verdik yapacağız” demiyor mu? Orayı sözüm ona bir “Düzenleme” hatta tarihi “Yeniden canlandırma” adı altında AVM’leşmeye açacaklarını beyan etmiyorlar mı?

Bu uğurda polisleri protestocuların, oyunu bozmak isteyenlerin üzerine salmıyorlar mı? Gaz stoklarını şimdi de bir çevre katliamı için harcamıyorlar mı? Demek ki yeni rant politikalarını, Neo-Liberal talanı baskı aygıtlarını işletmeden artık uygulamak mümkün değildir. Coplar onun için çalışıyor!

Kısaca “Ecdadımızın ağaç sevgisi” filan hepsi göz boyamaca. Böyle bir dertleri olsaydı tersini yaparlardı. Zaten artık o aşamayı da geçtiler. Çünkü onlar ağacın değil, doların yeşilini seviyorlar!

Buna karşı direnen tüm insanlara selam olsun!..