İletilerinizi bekliyorum...

gulerbugday113@gmail.com

Facebook

    (Güler Buğday)

Twitter

    twitter.com/gulerbugday

 

CHP, NEDEN İKTİDAR VE UMUT OLAMIYOR, 7 HAZİRAN VE 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARI

25 Kasım 2015 Çarşamba, 16:29

Cumhuriyeti kuran parti, artık laik cumhuriyeti yıkanlara, tek adam diktasını dayatanlara ve korku imparatorluğu yaratanlara engel olamıyor!

Bursa Bamsz | letiim | zgemiim | Kitaplarm | Hakkmda Yazlanlar | Animasyonlu iirler

Ana Menü

» Ana Sayfa

» Haberler

» Yazılarım

» Yazarlar

» İletişim

» Künye

» Bize Yazın

» Bağlantılar

ATATÜRK Diyor Ki;

Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.

YAZAR YAZI

Onlar gitsin savaşa

Onlar gitsin savaşa

08 Ekim 2012 Pazartesi, 07:21

Nuray Sancar/Evrensel

Savaş, bıraksalar sabahtan akşama kadar sokağın altını üstüne getirecek çocukluğun tepesine bombaların düşmesi demek. Savaş o sokaktan elleri kınalanarak askere gönderilen gencin, bayrağa sarılı cenazesi kapıya geldiğinde, gazetelerin orta sayfasında yer alan “Üç ay sonra nişanlanacaktı” ya da “Hamile karısının gözyaşları sel olup aktı” haberiyle, arkasından bir günlük, medya usulü timsah gözyaşı dökmek demek. Savaş başka bir ülkenin işinde gücünde halkını öldürmeye heves edebilecek bir beyin yıkamasından geçtikten sonra ardından kahramanlık marşlarıyla sınır ötesine uğurlanmak demek. Ve savaş nihayetinde yıkım, kan, gözyaşı demek.
Oysa taa Körfez Savaşı’ndan bu yana, savaşın dünyanın geri kalanının, hedefine giden patriotların izlerini ekrandan izlediği postmodern bir şey olduğu söyleniyor dünya kamuoyuna. Irak işgali sırasında da CNN marifetiyle savaşa dair tanıdığımız ve bildiğimiz her acı televizyonun soğuk ekranına soğuruldu. Bir bilgisayar oyunu gibi izlendi bu işgal televizyondan. Sanki hiçbir Iraklı canını kaybetmemiş, hiçbir kadına tecavüz edilmemiş. Hiçbir çocuk yaralanmamış, hiçbir bebek öksüz kalmamış. Ne zaman ki gerçek, bilgisayar oyununa sığamaz olup hayata karıştığında çocuklarına bir şey olmayacağına ikna edilmiş ABD’li analara da, uzak diyarlara özgürlük götürdüğünü sanan oğulcuklarının tabutlarına sarılıp haykıra haykıra ağlamak düştü. Ama iş işten geçmişti işte.
Perşembe günü AKP vekilleri ile destekçisi MHP’lilerin oylarıyla sınır ötesi harekatlara onay veren nur topu gibi bir tezkere bir avazda geçiverdi Meclisten. Hükümetin kurmayları ile “iliştirilmiş” gazetecileri bu oldu bittiye şaşıran ve “Suriye’yle yapılacak bir savaş bizim savaşımız değildir” diyen halkı yatıştırmak için tezkerenin çıkmasının savaş açıldığı anlamına gelmediğini söylediler. Biz de biliyoruz tezkerenin çıkması savaş açılması anlamına gelmez. Ama bir tezkere, savaşın bir gece ansızın kapıya dayanmasını kolaylaştırır. Ve bir kez başa geldi mi, savaşın postmoderninin de moderninin de gayet ilkel bir biçimde can aldığını, ekrandan patriotların izlerini izlemekten daha fazlası olduğunu da biliyoruz. O yüzden savaş çıkmaz mavallarına herkesin karnı tok.
Akçakale’de iki kadın üç çocuğun ölümüne sebep olan Suriye kaynaklı top atışının üstüne, o gün sabaha kadar komşunun topraklarını döven Türk toplarını orantılı misilleme, angajman kuralları vs. gibi kavramlar eşliğinde savunan yetkililerin kendi kendilerini ve milleti gaza getirerek el çabukluğuyla açtığı küçük cihat kof bir haklılık gösterisine dönüştü. Oysa Akçakale olayına bir gecede gelinmedi malum olduğu üzere. El kaide ve bilumum besleme terör örgütünü Esad’ı devirebilsinler diye destekleyen, sınırda mülteci kamplarını silahlı eğitim yuvasına dönüştürmelerine izin veren, göstere göstere askeri tatbikat yapılmasına mahal veren Hükümet, Akçakale’deki ölümlerin de sorumluluğunu üzerinde hissetmeli. Çünkü sorumludur.
Savaş birden bire çıkmıyor. Zaten çoktan beri o savaşın içindeyiz. Bir gün seferberlik ilan edildiğinde savaşa en çok can atanların kadroya dahil edilmesini istemek boynumuzun borcu olsun. Atanamayan öğretmenleri, kendilerine yem atılmasını bekleyen güvercinlere benzeten, kendi çocukları onlara benzemediği için şükreden Milli Eğitim Bakanının çocukları başta olmak üzere, tezkereye “he” diyen bilumum vekillerin evlatları gitsin önce. Ardından yandaş basının kalemşorları ve oğulları. Sonra Yıldıray Oğur Kurtuluş Tayiz gibi liberal arkadaşlar mesela… Mesela cephe gerisinde konumlandırılmak üzere Aslı Aydıntaşbaş gibi merkez medya mücahideleri gitsin önce.
Söz, “Üç ay sonra evleneceklerdi…” hamasetini cümleten atarız biz arkalarından, gazetelerinin, başka anaların evlatlarına yapmış olduğu gibi… Allah göstermesin de!

* * *
Savaş, tezkere, misilleme gündemin en sıcak başlıkları. Kalem çalışacaksa bunlara çalışacak. Evet ama hayat devam ediyor nihayetinde. Bu sıralarda Yüksek Öğretim Yasa Tasarısı, hiçbir basında üzerine kalem oynatılmıyor henüz ama, akademinin gündemine Akçakale bombası gibi düşüverdi. İçinden rekabet, paydaş, kalite, performans, esneklik laflarını çıkardığınızda üç beş sayfalık bir metin kalıyor elde aslında ama epey uzun olduğu söylenebilir. Bu kelimeler o kadar çok yer tutuyor ki, metni okuyup da, tezkere çıkarken “savaş çıkmayacak ki… acıtmadı ki” diyerek insanı salak yerine koyanlara olabileceği gibi, üniversitenin artık tamamen şirketleştirileceğini anlamayanı, döverler!
Örneğin üniversitelerin yönetiminden sorumlu 11 kişilik üniversite konseyinin bileşimi sayılırken şöyle bir ifade var metinde “En yüksek vergi veren veya üniversiteye en yüksek bağışta bulunan kurumlar.” Bu artık büyük büyük tekellerin üniversite yönetiminde, oy çokluğunun sağlanmasında tesadüfe mahal bırakmayacak biçimde belirlenmiş diğer beş kişiyle birlikte söz sahibi olması demek. Üniversitede yüksek lisans, doktora filan yapmak isteyenler varsa hesabını şuna göre yapsın; bundan sonra her düzeyde akademik statü ancak sözleşmeli istihdamla olabilecek. Birkaçı hariç profesörler dahil. Yani belki doktor olmanız yılları, doçent olmanız on yılları bulabilir, profesörlüğünüzü göremeden tebdili dünya edebilirsiniz. Akademiden ekmek yemek pek o kadar kolay olamayacak zira. Başbakan’ın ağzıyla söylenirse eğer, yok öyle yirmi beş kuruşa simit; “Üniversiteler kendi kaynaklarını kendileri bulacaklar…” Nereden mi? Projelerden, öğrencinin cebinden, araştırmayı finanse eden tekellerden… Bu şu demek; Bir üniversite en iyi gelir getiren projeyi kapmak için diğerleriyle yarışacak ki verimli olabilsin, bir tekelin gözüne girmek için rekabet edecek ki finans kaynağı edinsin, en paralı, en tuzu kuru öğrenciyi alacak ki açığını kapatabilsin; artık yerse.
Akademik kadrolar da tekellerin istediği projelerde çalışmak üzere birer Ar-Ge çalışanı olarak kurgulanıyor. Toplum yararına bilim mi dediniz? Yok artık, çok fazla şey istiyorsunuz! Bu metinde toplum yararı kavramı çok sık geçiyor ama anlamı paydaşların çıkarlarının gözetilmesi anlamına geliyor; yani siyasi iktidar ve şirketlerin. Bu arada Meclis Başkanı Çiçek demiş ki “Üniversitedekiler sorunlardan kopuk. (Akademisyen) Chopin’i dinliyor ama Dede Efendi deyince onu dedesi olarak anlıyor. PKK terörü konusunda bilimsel araştırma yapılmıyor…”
Sevsinler Başkanı…
Kürt sorununun çözümü deyince terörle mücadeleyi anlayan bir partinin bir mensubunun üniversiteden beklediği de terör ile ilgili tezler olur tabii…
Tasarı yasalaşırsa kıstırdığınız akademisyene yirmi beş kuruşa simit vermezsiniz olur biter. Buyurun ondan sonra dizi dizi tezler, inci gibi araştırmalar size. Dede Efendi’den terör sorununa halimiz… desek?
Ne dersin hocam proje fonu alır mı bu araştırma?
Olur mu?

Yazarlar

AKP ‘darbeyi’ kapatacak

25 Ekim 2016 Salı, 12:14


AKP ‘suç ortağı' arıyor

Mustafa Ünal /ZAMAN

12 Haziran 2015 Cuma, 09:28


Koalisyona ‘derin devlet’ dokunması!

İhsan ÇARALAN /Evrensel

12 Haziran 2015 Cuma, 09:21


Cumhurbaşkanı azınlık hükümetini engelleyemez

Erhan BAŞYURT/BUGÜN

12 Haziran 2015 Cuma, 09:16


Ya Koalisyon ya Başkanlık...

Eren Erdem/YURT

12 Haziran 2015 Cuma, 08:58


Kırılma noktası!

Güngör Mengi/VATAN

12 Haziran 2015 Cuma, 08:45


AK Parti’yi Kürtler neden terk etti?

İbrahim Kiras/VATAN

12 Haziran 2015 Cuma, 08:42


Ali İsmail…

Bekir Coşkun - Sözcü

23 Ocak 2015 Cuma, 09:34


Bu memleketi çiftliğiniz mi sandınız?

Mehmet Kamış/ZAMAN

14 Ocak 2015 Çarşamba, 09:39


Charlie’ye saldırı Bursa’da protesto edildi

Can Ertan /HABER

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:57


Kobane'den Paris'e emperyalizm ve laiklik

Özgür Şen

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:17


AKP’nin IŞİD çıkmazı

Hüseyin ALİ/Özgür Gündem

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:10


Siyasi etik yasası çıkarılmalı

Serpil Çevikcan/Milliyet

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:37


MİT’in sicili

Gültekin AVCI/BUGÜN

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:17


İslamofobi ve provokasyon

İhsan ÇARALAN /Evrensel

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:11


Seçimi böyle kazandık: “VİCDANEN RAHATSIZIM”

Hüseyin Özay/Taraf

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:32


AKP’nin erkek aklı özgür kadından korkuyor

Zilar STÊRK/Özgür Gündem

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:25


Barışı, ancak özgürlükler besler

Hüda KAYA/Özgür Gündem

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:14


Bilim siyasetin elini öptüğünde...

Cüneyt Ülsever/YURT

11 Ocak 2015 Pazar, 10:19


Sabri Uzun da “cadı avı”na katıldı

Nazlı Ilıcak /BUGÜN

11 Ocak 2015 Pazar, 10:18

Son 20 Yazım

CHP, NEDEN İKTİDAR VE UMUT OLAMIYOR, 7 HAZİRAN VE 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARI


AHMET İSVAN, CUMHURİYET ÇINARI VE EFSANE BAŞKAN


GERÇEK VE NAMUSLU SOLCULAR GÖREV YİNE SİZE DÜŞTÜ.


ÇARŞAFI ÇIKARDI, PEÇEYİ ATTI VE GÖZLERİNİ YUMDU!..


12 Eylül Faşizmi unutuldu mu?


Yıllar önce Yasin El Kadı'yı yazmış ve uyarmıştım:KEFİL OLANA KEFİL MİSİNİZ ?


Yıllar önce yazmışım \\\\\'ÇANKAYA SIRAT KÖPRÜSÜ!\\\\\'


Tüm Dostlara Teşekkür…


Erdoğan, haysiyet cellatlığı yapıyor: Bağırdıkça korkuttuğunu, hakaret ettikçe sindirdiğini sanıyor!


Gülen Cemaatinin ‘Altın Nesil’ hedefi:


Endişeliyiz, Kaygılıyız, Hatta Kırgın ve Öfkeliyiz, Ancak Çözümsüz ve Umutsuz Değiliz...


Ülkelerin ve Toplumların Uygarlığı Çocuklarına Yaptığı Yatırımla Anlaşılır.


Kardeşlik Kanla, Barış Sözle Olmaz...


Sayın Başbakan, ‘Marjinal’ değilim ama isyanlardayım


CHP Milletvekilleri Gezi’de Gökkuşağı çocuklarının yanında…


Çapulcu Halkın Okuduğu Şiir!


“İNSANLAR İHANETE TUTSAK” Diyerek Yeniden Merhaba…


Dost Okurlarımdan Kısa Bir Süre İzin İstiyorum.


Sadece İnsan Olmak!


Annemin de Başını Ezerler mi?

Takvim

Pt Sl Çr Pr Cm Ct Pz
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930
info@bursabagimsiz.info.tr

Bursa Bağımsız adlı, www.bursabagimsiz.info.tr adresinde yayınlanan işbu web sitesi içerisinde yayınlanan yazınsal ve görsel içeriğin her hakkı saklıdır.

Site içerisinde Güler Buğday dışında yazınsal ve görsel içeriği yayınlanan konuk yayıncıların eserlerinin her türlü hukuksal sorumluluğu konuk yayıncıya aittir. Güler Buğday işbu içerikten ötürü sorumlu tutulamaz.

Copyright © 2024 Bursa Bağımsız