Tepedeki korkunç savaşın perde arkası

11 Mayıs 2012 Cuma, 09:20

EMİN PAZARCI/TAKVİM

Türk Polis Teşkilatı, Yunanistan'a mı bağlıydı? Yoksa İran İslam Cumhuriyeti adına mı faaliyet gösteriyordu?
Tabii ki değil.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Amerika ya da Rusya hesabına mı çalışıyordu? Oralardan mı talimat alıyordu?
Elbette hayır.
Buna rağmen, yıllarca birbirlerini izlediler.
Düşmanla mücadele eder gibi itiştiler.
Yapmaları gereken asli işleri bırakıp, hep birbirleri ile çekiştiler.
Bu ülkede inanılması güç gariplikler yaşandı. Komedi tiyatroları mahkemelere taşındı...
28 Şubat sürecindeki \'Onbaşı Kadir Sarımsak Olayını\' hatırlarsınız. Kadir Sarımsak, istihbaratçı bir polisken askere gitti. Ardından, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan dışarı belge sızdırıp polise vermekle suçlandı. Askeri mahkemede yargılandı. O da komutanlarına yüklendi:
- Üstlerim baskı ve tehditle benden Emniyet hakkında istihbarat toplamamı istediler.
Peki neydi tartışmalara konu olan ve ülkeyi sarsan o evrak?
Batı Çalışma Grubu'na ait bir yazışmaydı ve Hükümet'çe \'darbe hazırlığı\' olarak değerlendirilmişti.
İlginçtir, o dönemde \'darbe hazırlığı\' suç sayılmadı. Evrakta imzaları bulunan isimlerle ilgili hiçbir işlem yapılmadı. Buna karşılık, \'suç evrakını\' dışarı sızdırdığı iddia edilen kişilerle ilgili mahkeme kuruldu. Onlar sanık sandalyesine oturtuldu. Suçu önlemeye çalışmak suç oldu!
Asker-polis çekişmesi hep devam edip gitti...

* * *
Dava, Deniz Kuvvetleri Askeri Mahkemesi'nde görüldü. Suçlanan Onbaşı Kadir Sarımsak beraat etti.
Bu davanın perde gerisinde ise kamuoyunda bilinmeyen ibret verici olaylar gelişti. Türkiye Cumhuriyeti ve Genelkurmay tarihinde görülmemiş ilkler ve gariplikler yaşandı...
O dönemde Genelkurmay Adli Müşavirliği Koltuğu'nda, son 28 Şubat dalgasıyla gözaltına alınan Tümgeneral Erdal Şenel oturuyordu. Mahkemenin verdiği beraat kararı, hem Erdal Şenel'in, hem de TSK içindeki pek çok ismin hoşuna gitmedi. Onlara göre, Onbaşı Kadir Sarımsak'ın ceza alması gerekiyordu.
Çok ilginç bir gelişme oldu. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda hukuku uygulayan o hakimler hemen cezalandırıldı. \'Siz misiniz böyle bir karara imza atan\' denildi. Deniz Kuvvetleri'nde görevli iki hakimin sınıfı değiştirildi. Denizciyken, karacı yapıldı!
Bütün teamüller bir kenara atıldı...
Hukuk ayaklar altına alındı...
Türkiye Cumhuriyeti ve Genelkurmay Başkanlığı tarihinde görülmemiş bir uygulama gerçekleştirildi. İdari bir kararla öğrenciliklerinden beri \'denizci\' sınıfında olan hakimler, \'karacı\' yapılıverdi.
Yetmedi, bu kadarla kalmadı...
Kadir Sarımsak için beraat kararı veren o hakimler, darbe üstüne darbe yedi. Ardından, görev yerleri değiştirildi. İkisi birden sürgüne gönderildi.
Onlar da yargıda hak aradılar...
Hukuka başvurdular. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'ne dava açtılar. Kendileri hakkında alınan bu garip kararı iptal ettirdiler.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndaki eski görev yerlerine geri döndüler.
Hukuka sığınmanın bedelini ise çok ağır ödediler!
Onlara dayatmalarda bulunanların intikamları korkunç oldu. Hukuku uygulayan o iki hakimin hayatları ile oynadılar.
Mesleklerini ellerinden aldılar. İlk Askeri Şura'da sorgusuz sualsiz Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ihraç ettiler.
İşte 28 Şubat böyle bir dönemdi! Erdal Şenel ve Fevzi Türkeri gibi isimler, o dönemin önemli isimleriydi.

* * *
Şimdi, belli çevreler \'hukuk\' diye bağırıyorlar. 28 Şubat operasyonlarına tepki gösterip, kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar.
Gelinen bu noktada onlara sormak gerekiyor:
İyi güzel de 28 Şubat'ta yok olan hayatlar ne olacak? Düzmece gerekçelerle itibarları ile oynanıp, çöp poşeti gibi kapının önüne konulan TSK mensuplarının hak ve hukuklarını kim koruyacak? Onların uğradıkları büyük haksızlıkların hesabı sorulmayacak mı? Hukuk bunun için yok mu