İktidarın, KHK telaşının nedeni ne?

30 Mart 2011 Çarşamba, 08:22

Mustafa Mutlu/Vatan

İktidar, kamuyu yeniden yapılandırmak için Meclis’ten Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi istemiş... Bu yasa Meclis’ten geçerse (ki elbette geçecek) hükümet, KHK’larla Spor, Kadın, Sosyal Yardım ve Ekonomi bakanlıkları kurabilecek, bazı bakanlıkları kaldırabilecek, kamu personeliyle ilgili her türlü tasarrufta bulunabilecekmiş...

Yani, Meclis’in bazı yetkilerini, doğrudan üstlenecekmiş!

İyi de...

Açıklanan resmi takvime göre milletvekili genel seçimlerine sadece 75 gün kaldı... Bu da demektir ki mevcut hükümetin ömrü bu kadar!

Sonra sandıktan çıkacak sonuca göre yeni bir hükümet kurulacak ve yolumuza onunla devam edeceğiz...

Üstelik mevcut iktidar partisi, yeni seçimlerde de oyların en az yüzde 50’sini alacağını, yani yine tek parti hükümeti kuracağını iddia ediyor!

İyi de o zaman neden yeni oluşturulacak Meclis’in yetkilerine şimdiden el koymayı istiyorlar ki?

Madem; yeniden seçileceklerinden ve tek parti hükümeti kuracaklarından bu kadar eminler; bu işi yeni Meclis’e bırakmaları gerekmez mi?

Sandalyelerin en az üçte ikisine yeniden sahip olacaklarına gerçekten inanıyorlarsa; o zaman bu KHK’lara ne gerek var?


***


KHK çıkarmak, elbette iktidarların anayasal hakkıdır...

Ama görev süresi bitmek üzere olan bir iktidar bu yasayı apar topar çıkarıyorsa o zaman en azından, Meclis’te bugünkü çoğunluğa ulaşamayacağını da hesaplıyor demektir!

Bu da bal gibi “yürütme organının, yasama organının yetkisine el koyması” anlamına gelir ve...

Bırakın “ileri demokrasileri...”

“Yarı demokrasi”lerde bile kabul edilemez!


***


SAHTECİLİK!

Ankara Tabip Odası ve Sağlık-Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası, “çağdaşlaştığı” iddia edilen tıp sektöründe yaşanan büyük bir fiyaskoyu ortaya çıkarmış!

Doçentlikte beş yıllarını dolduran 50 akademisyen, yeni kurulan üniversitelere atanıp bir günde profesör olmuş...

Ve sonra... Yeni kurumlarında bir saat bile ders vermeden eski üniversitelerine geri dönmüş!

Oysa YÖK Kanunu’na göre bir üniversitenin kadrosuna profesör olarak atananların, o üniversitede en az iki yıl fiili hizmet vermesi gerekiyormuş...


***


Yıllardır profesörlük kadrosu açmayıp bu insanları sahteciliğe yönelten YÖK’e mi kızsam, yoksa bu hocalara mı; bilmedim...

Tek bildiğim, gırtlağımıza kadar sahteciliğe battığımız...

Yazık!


***


GÜNÜN SORUSU

Cemaatçi bir gazete dün, Ulusal Medya Eylem Planı 2010 ile Ahmet Şık’ın kitabının karşılaştırmasını yayınlamış... Mahkeme kararında bu kitap taslağını ellerinde bulunduranların teröre yardım suçu işlemiş sayılacağı ifadesi yer alıyor. Dünkü yayın gösteriyor ki; kimsenin elinde olmayan bu kitap taslağı o gazetede mevcut... Sorum bu gazetenin Genel Yayın Müdürü’ne:

Mahkeme kararları gazetenizi bağlamıyor mu?


***


Resmi belgelere göre devlet hâlâ Tuncay Özkan’ı koruyor!

Şu anda Silivri’deki “tecrit hücresi”nde zor günler geçiren Tuncay Özkan, meğer devlet koruması altındaymış!

Özkan’ın yargılama sürecini yakından izleyen Yeni Parti İstanbul İl Başkanı Bihin Edige, bana gönderdiği mektupta bu garipliği şöyle anlatıyor... Okuyun da komediyi görün:

“Tuncay Özkan’ın tutukluluk hâli sürerken ve bu hâl cezaya dönüşürken, devletin kendisiyle nasıl çeliştiğini sizinle paylaşmak istedim.

Bildiğiniz gibi Özkan, Türkiye’deki ve dünyadaki yasa dışı çeteleri, örgütlenmeleri, yolsuzlukları, faili meçhulleri araştırmış, yazdığı kitaplar milyonlarca satılmış, elden ele dolaşmıştır. Netice itibari ile bir takım karanlık çetelerin hedefi haline gelmiştir. Bu sebeple, devlet kendisini resmi koruma altına almıştır.

Geçtiğimiz günlerde, Sayın Özkan’ın milletvekilliği aday adaylığı başvurusu için gerekli belgeleri alırken çok çarpıcı bir gerçekle karşılaştık. Hâlâ geçerliliği olan bir belge:

Bu belgede, Sayın Özkan’ın, devlet tarafından hâlâ korunduğunun ispatı yer almaktadır.

Yani devlet bir yandan Sayın Özkan’ı, deşifre ettiği karanlık örgütlenmelerden ötürü çetelerden korurken, diğer yandan bu çetelerin içerisinde yer aldığını iddia etmektedir.

Bu çelişkiyi bize kim izah edebilir?”


***


Bihin Hanım’ın bu sorularını İçişleri ve Adalet bakanlarına pas ediyorum:

Bakalım verecek bir yanıtları var mı?