Bakmayın siz dört bir yana asılan \'Demokrasi Şöleni\' türünden afiş ve pankartlara. Ne şöleni, ortada mecburiyetten yapılan bir kurultay ve ne pahasına olursa olsun iktidarı bırakmama mücadelesi var. Demokrasi ve delege iradesi ise, kelimenin tam anlamı ile ayaklar altında.
Aslında, bugünkü problemin mimarı Deniz Baykal!
Baykal, 2008 Yılı'nda, CHP'nin tek ve yıkılamaz hâkimi olmak için tüzük değişikliğine gitti. Kendisi için neredeyse diktatör yetkileri getirdi. O dönemde \'Yapmayın, etmeyin; gün gelir bu tüzük sizi de vurur\' diyen çok oldu. Baykal, bu uyarıların tamamını kulak arkası etti.
CHP Samsun Milletvekili Haluk Koç, Sheraton Otel'de tüzük toplantısı yapılırken, Baykal'ın yüzüne söylemediğini bırakmadı. \'Bu tüzük antidemokratiktir\' dedi.
Baykal'ı \'Parti içi demokrasiyi bitirmekle\' suçladı. Vesaire, vesaire...
Baykal ise, sürekli olarak oturduğu yerden laf attı:
-Bırak bunları bırak... Hadi oradan...
O toplantıda Kemal Kılıçdaroğlu da vardı.
İlginçtir, hiç sesini çıkarmadı, tepki göstermedi, yeni tüzükle ilgili herhangi bir yorum yapmadı.
İş işten geçip, atı alan Üsküdar'ı aştıktan sonra da tüzüğü eleştirmeye başladı.
* * *
Şimdi bir takım yazarçizer takımı Önder Sav'ı suçluyorlar, \'Dün aklın neredeydi?\' diyorlar, ama kazın ayağı öyle değil. Gelişmeleri bilmedikleri için haksızlık yapıyorlar. O dönemde bu tüzüğe tepki gösterenlerden biri de Önder Sav'dı. Tüzük değişikliğine ortak olmamak ve o zamanki toplantıya katılmamak için bir bahane uydurup hastaneye yattı.
Yılların kurt politikacısı Baykal, bu hastalığa inanmadı; Sav'ı ikna etmek için aracılar gönderdi. Nihayet, hastaneden çıkarılıp, toplantıya getirildi.
Baykal, bu tüzüğü kabul ettirdi ettirmesine de...
Tepkiler ve pazarlıklar yüzünden yetkilerin hiç birini kullanamadı. Çünkü yürürlüğe girmedi. Bu yetkiler, \'parti içi demokrasiyi tesis etme\' ve \'korku imparatorluğunu ortadan kaldırma\' vaadi ile gelen Kılıçdaroğlu tarafından kullanılmaya başlandı.
* * *
Oysa, Kılıçdaroğlu'nun ilk vaatlerinden biri de \'daha fazla demokrasi\' ve \'tüzük değişikliği\' idi. Bir yandan bunları söyleyip partililerin ağzına bal sürerken, diğer taraftan tüzükteki yetkilerine sıkı sıkıya sarıldı.
Kılıçdaroğlu, Önder Sav'ın tasfiyesinin ardından Haluk Koç'la görüştü. Kendisini yönetime almak istediğini söyledi.
Koç, ilkeli davranıp \'hayır, olmaz\' dedi:
-Ben bu tüzüğü eleştirdim, çıkmaması için çaba gösterdim. Şimdi, karşı çıktığım bir tüzüğün verdiği yetkiyi kullanarak ben o koltuğa oturmam.
Kılıçdaroğlu şaşırdı! Haluk Koç'a \'Niye karşı çıkıyorsun?\' dedi:
-Baksana, bu tüzük bize ne kadar güzel yetkiler veriyor!
* * *
Perde arkasındaki davranışları açık ve net ortada. Kılıçdaroğlu bu tüzüğün değişmesini hiçbir zaman istemedi. Çünkü, başka bir tüzükle CHP Genel Başkanlığı Koltuğu'na otursaydı, partideki tasfiye hareketini bu kadar rahatlıkla yürütemeyecekti.
Buna rağmen, delegelere ve kamuoyuna \'tüzük değişecek\' mesajları verdi. Ancak, hep bu yönde adım atmaktan kaçındı. Parti Meclisi'nde yapılan oylamada da tüzük değişikliği isteyenlerin karşısında yer aldı.
Bakıldı ki, Kılıçdaroğlu ikircikli bir politika ile oyalama taktiği izliyor. Olağanüstü Tüzük Kurultayı için imza toplandı. Başlangıçta, bu imzaların toplanacağına hiç inanmayan Kılıçdaroğlu da mecbur kalıp zoraki bir kurultaya gitmek zorunda kaldı.
Kurultay toplanıyor, toplanmasına da...
CHP Genel Merkezi yine yapacağını yaptı.
Hukuk arkadan dolanıldı. Kanunun bütün boşlukları değerlendirildi. Partinin en üst organı olan delegeler yerine, yine Kılıçdaroğlu'nun iradesi öne geçti. İki ayrı kurultay oyunu ile imza toplayan delegelerin iradesi hiçe sayıldı.
Tartışmaya gerek bırakmayacak kadar açıkça görünüyor ki, CHP'de bir oyun oynanıyor.
Delege iradesini yok edip, tasfiye sürecini devam ettirebilmek için herkesi güldüren komik formüller icat ediliyor. \'Demokrasi Şöleni!\' gibi süslemelerle asıl amaç gizlenmeye çalışılıyor.
Ne yapılırsa yapılsın, kamuoyu her şeyin farkında
|