Van - Kadın: Çadırlarda şiddet gören kadınlar...

03 Aralık 2011 Cumartesi, 06:56

Ayşe Böhürler /Yeni Şafak

Van Kadın Derneği Başkanı Zozan Özgökçe çadırlarda şiddet gören kadınların sayısında artış olduğunu söylüyor. Dayak atıp kadınları çadırlardan dışarıya soğuya atanlar arasında; koca, ağabey, baba, kayınpeder gibi her tür erkeklik rolünü temsil edenler var. Anlaşılan o ki erkekler öfkelerini yine kadınlar üzerinden gidermeye çalışıyorlar.

Bu elbette sadece Van'a özgü bir durum değil. Filistin'de kamplarda çalışan kadın örgütlerinin hazırladığı raporlarda da benzer sonuçlar çıkmıştı. Araştırmalar böyle zamanlarda erkeklerin kadınlara uyguladığı şiddettin arttığını gösteriyor.

Travma oluşturacak kadar büyük acıların, çatışmaların yaşandığı toplumlarda kadınların yaşadıklarına bir de erkek şiddeti ne yazık ki bonus travma olarak ekleniyor.

Deprem yaşamak, evsiz kalmak, kayıplar vermek erkekleri şiddet alışkanlıklarından vazgeçirmiyor. Hayattakilerin değerinin daha çok bilinmesi gereken zamanlarda, ses geçiren çadırlarda pervasızca kadınların şiddete uğramaları bu konuda üzülmenin ötesinde çareler bulmamız gerektiğini gösteriyor.

Kadınlara özel \'sığınma çadırı, konteynırı\' oluşturmak zor değil. Ancak erkekleri şiddet içeren davranışlarını değiştirmek, onlara öfke kontrolünü öğretmek pek kolay görünmüyor.

Kadını bu noktada koruyan mevcut yasalar uygulamaya hızla yansımalı. Savcıların konuya gereken önemi gösterip yasaları örnek teşkil edecek şekilde uygulamasını bekliyoruz.

Van'dan gönderilen ihtiyaç listelerinde yer almayan bir durumu da yine Zozan yazıyor. Hasar tespiti yapılan ve boşaltılmasına karar verilen binalarda kalan dul, çocuklu, kimsesiz kadınların durumu. \'Bir gün-hafta içinde boşaltın\' talimatını alan bu kadınlar nereye gidecekler?

Sahi bu arada, sahada seslerini duyamadığımız muhafazakâr kadınların sivil kuruluşları ne yapıyorlar? Hiç seslerini duymuyoruz. Huuu bacılar!!!

DİNİ YAYINLARDA KADIN VAR MI?

İslam'da kadının yeri konulu toplantılar genelde klasik söylemlerle başlar ve devam eder. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından ilk defa yapılan \'Kadın Konulu Dini Yayınlar Sempozyumu\' Prof. Dr. Mehmet Görmez'in konuşmasından konu başlıklarına, konuşmacılarına farklı bir arayışı ortaya koyuyor.

Sadece dini bilgileri içeren eserlerde değil de edebiyatta da kadın yazısını ve imgesini tartışan sempozyum \'kadın\'ı tek başına aileden bağımsız ele alan söylemi ile dikkat çekiciydi.

Diyanet'ten sorumlu Devlet Bakanı Bekir Bozdağ'ın desteklediği ve açılış konuşmasın yaptığı Sempozyum, Diyanet İşleri Başkanı Görmez'in kadının erkekten, erkeğin de kadından yaratılmadığını, her ikisinin de birer fert olduklarını söylemesi ile başladı.

Görmez; İslam dünyasında kadın meselesi söz konusu olunca ortaya çıkan savunmacı yaklaşımı benimsemediklerini, kadın sorunlarını gerçek hali ile konuşmaya hazır olduklarını; bunun yanı sıra oryantalist ya da neo oryantalist yaklaşımların da terk edilmesi gerektiğini, bunların Müslümanları tepkiselliğe ittiğini söyledi.

Bu yazıyı yazarken Tefsir Profesörü Mustafa Öztürk konuşuyordu. Klasik tefsirlerde Ortaçağ İslam dünyasındaki kadın algısının resmedildiğini, bunu da Kur'an'ın ruhuna aykırı olduğunu söylüyordu... İlk dönem tefsirlerde cinsiyetçi bir yaklaşım görülmediğini ancak zaman içinde tefsirlerde cinsiyetçi yaklaşımların arttığını söylerken kadını yaratılışına ilişkin \'kaburga kemiği\' meselesi dahil bir çok sözün Kur'an ile çeliştiğini örnekleri ile ortaya koydu. En önemlisi de Öztürk'ün büyük bir açıklıkla tefsirlerde kültürel alışkanlıkların ayetlerin altında yer aldığını söylemesiydi.

Prof Dr. Faruk Beşer'in fıkıhta yapılan içtihatların bugün dahil tarihsel olduğunun ve kusursuz olmadığının altını çizerken, mutlak eşitliğin doğada mümkün olmadığın ama Kur'an'ın kimseye üstünlük/imtiyaz vermediğini söylüyordu.

Yıldız Ramazanoğlu; kadının kendini gerçekleştirirken yaşadıklarını anlattı. Bu süreçte dindar kesimin eleştiriyi hoş görmeyen tutumunun değişmesi gerektiğini, bu tutumun kadınların dinden uzaklaşmasına sebep olduğunu vurguladı. Bu kongre dini yazınlarda kadının yerini savunmacı olmayan bir yaklaşım ile ortaya koyarken erkeklerin dini değil kültürel imtiyazları olduğunun altını çiziyor.

Ancak bu söylemin tutarlı olabilmesi için konuşulanların Diyanet'in uygulamalarına ve dini anlatımlarındaki rehberliğine yansıması gerekiyor.

Bugün geldiğimiz noktada İslam'ın meselelerini sadece kadın ve sadece başörtüsü tartışmasına indirgeyen klasik sağcı ve muhafazakâr yaklaşımların terk edilmesinde bu sempozyumun umarım katkısı olur.

CAMİLERDE NEDEN KADIN SAHABİLERİN İSİMLERİ YOK?

Bu soruyu kendi aramızda da konuşmuş ve sorgulamadan kabullendiğimiz bir konu olduğunu görmüştüm. Yani farkında dahi olmamıştık. Aynı itirazı yaşayan İslam alimleri arasında önemli bir yeri olan ve Mehmet Görmez'in de hocam olarak takdim ettiği Prof. M.Sait Hatipoğlu'ndan duymak çok güzeldi.

Hat sanatı ile de yakından alakalı olan Hatipoğlu hocanın en büyük arzularından birisinin de Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yanına yapılacak olan mescide sahabi kadınların isimlerinin yazılması olduğunu, bir çay sohbetinde öğrendim.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, \'Camilerde Hz. Hasan, Hz. Hüseyin yazılabiliyorsa kadın sahabilerin isimleri de yazılmalı, bunun dini hiç bir mahsuru yok\' diyen Hatipoğlu hocayı canı gönülden destekliyor.

\'Camilerimizde neden kadın sahabilerin isimlerini yazmıyoruz\' sorusunu gündeme getirmemiz lazım. Üstelik bugün yetişmiş icazetli birçok kadın hattatımız varken...

İşe yeni yapılacak camilere kadınların isimlerini nakşetmekle başlayabiliriz.

(Bu arada tarih boyunca kadın hattatlar hakkındaki araştırmalarını kitaplaştıran Hilal Kazan'ın eserini Kültür A.Ş. yayınları arasında bulabilirsiniz.)